16 Temmuz 2014 Çarşamba

tarihsel olarak bulgarlar

BULGARİSTAN - Nazif Kuyucuklu]

Birliği doğudan gelen Hazarlar’ın saldırısıyla dağıldı. Bazı boylar Hazarlar’ın hâkimiyetini kabul ederken bazıları kuzeydoğuya giderek Volga-Kama nehirleri bölgesine yerleştiler; üçüncü bir grup da Han Kubrat’ın oğullarından biri olan Han Asparuh’un (İsperih) liderliğinde batıya Tuna bölgesine geçerek Tuna deltasının kuzeydoğusuna yerleşti. Bunlar daha sonra Tuna’yı geçip Dobruca’ya girdiler ve Bizans İmparatorluğu’na karşı yedi Slav boyu ve Severiler’le (yine bir Slav boyu) birleştiler. Eski Bulgarlar bugünkü Şumnu-Preslav, Severiler Bizans’tan gelecek akınları önlemek üzere Kocabalkan’ın geçit bölgesine, yedi Slav boyu da Avarlar’dan gelecek akınlara karşı batıya yerleşmişlerdi. Slav-Bulgar birliğinin ve ordusunun başında Bulgar lideri Asparuh bulunuyordu. Hâkimiyet alanları içinde Kocabalkan, batıda Timok ve İskar nehirleri, doğuda Karadeniz, kuzeyde ise büyük bir ihtimalle Güney Besarabya ve bugünkü Romanya’nın Tuna bölgesinde bazı sahalar bulunduğu, başşehrin de Pliska olduğu belirtilmektedir. Asparuh liderliğinde Slav-Bulgar ordusu Trakya’ya girerek birçok şehri tahrip edince, doğu sınırlarında Araplar’la savaşan İmparator IV. Konstantin Asparuh’la anlaşma yaparak Slav-Bulgar Devleti’ne yıllık vergi ödemeyi kabul etti, dolayısıyla bu devletin varlığını tanıdı (681). VIII. yüzyılda Bizans İmparatorluğu’nda bazı iç karışıklıkların çıkması, Han Tervel’e (701-718), tahttan indirilen II. Justinyen’in yeniden yerini almasına yardım fırsatını verdi. Bunun karşılığında Bulgaristan Kocabalkan’ın güneyinde Zagore bölgesini, Tervel de imparatordan sonra gelen bir unvan ve birçok hediyeler aldı. Han Tervel ayrıca Araplar’ın İstanbul’u kuşatmaları üzerine (717) Trakya’da Arap güçlerine saldırıp onları kuşatmadan vazgeçirmek için Bizans’a yardım etti.

VIII. yüzyılın ilk yarısında Bizans İmparatorluğu’nun yeniden güçlenmesi, o sırada Slav-Bulgar Devleti toprakları olan alanlar üzerinde eski hâkimiyetini kurma düşüncesini doğurdu. Özellikle V. Konstantin (741-775) bunda çok ısrarlı idi ve Bizans’ın daha önce ödemeyi kabul ettiği vergiyi ödemediği gibi Slav-Bulgar Devleti sınırında bazı kaleler yapmaya başladı. Bu sebeple çıkan savaşta Slav-Bulgarlar yenildi, Zagore bölgesi geri alındı ve Konstantin kesin sonuca ulaşabilmek için yeni akınlar düzenlendi. Ancak Eski Bulgar aristokrasisinde beliren ikiliğe rağmen yeni savaşta Bizans mağlûp olarak yeniden vergi ödemeye mecbur edildi. Bu dönemde Han Telerig (768-777) ve Han Kardam (777-802) idareyi yürüttüler. Han Krum (803-814) yönetiminde Slav-Bulgar Devleti kuzeybatıda verimli alanlara ve Tisa nehrinin doğusuna yöneldi, 805’te Avarlar’ın topraklarını ve madenlerini ele geçirdi. Genişleme öteki alanlara ve güneye doğru da sürdü, Sredets (Sofya; 809) ile Edirne (813) alındı ve Bulgar ordusu İstanbul’a kadar geldi (813).

Han Krum, Slav-Bulgar Devleti’ni güçlü kılabilmek için Slav nüfusla Bulgar nüfusu birleştirmeye çalıştı. Bu durum Bulgar topraklarında feodalitenin gelişmeye başladığı dönemdir. Han Krum, aynı zamanda feodal düzeni ve feodallerin gücünü pekiştiren kanunlar çıkaran hükümdar olarak da bilinmektedir. Han Omurtag döneminde ise (816-831) Bizans’la otuz yıllık barış yapılmış ve önemli imar hareketleri gerçekleştirilmiştir. Han Presiyan döneminde de (836-852) Helenleşmelerini önlemek için bazı Slav boylarının bulunduğu Makedonya’nın önemli yerleri ve Rodoplar ele geçirildi. Boris zamanında (852-889) Hıristiyanlık kabul edilerek (865) devletin resmî dini oldu ve Bulgar kilisesi İstanbul’a bağlandı. Hıristiyanlığın kabulü ile devletin öteki hıristiyan devletler nezdinde itibarı yükseldiği gibi içeride Slav nüfusla Bulgar nüfus arasında kültür kaynaşmasının yolları da daha iyi sağlandı. Bu kaynaşma, devlete kendi adlarını vermiş olmalarına rağmen, Bulgarlar’ın Slav dili ve kültürü içinde erimeleri biçiminde gerçekleşti.

Bulgar Devleti’nin Bizans aleyhine genişlemesi özellikle Simeon döneminde (893-927) olmuş, Bulgar ordusu Gelibolu yarımadasını ve Girit’e kadar olan sahayı ele geçirip İstanbul surlarına gelmiş, İstanbul’u almak için giriştiği hazırlıklar ise Simeon’un ölümüyle sonuçsuz kalmıştır. Simeon döneminde Bulgar kilisesinin bağımsızlığı ilân edilmiştir. Onun yerine geçen Petar zamanında (927-970) Bizans’la bir barış dönemi yaşanmış, oğlu II. Boris yapılan savaşlarda Bizans’a yenilmiş, hatta başşehir Preslav’ın adı Bizans imparatorunun adına izâfeten Yoanopolis olarak değiştirilmiştir. Böylece 971’de Trakya ve Kuzey Bulgaristan Bizans tarafından zaptedilmiş, batı ve güneybatı Bulgar toprakları bağımsızlığını korumuştur.

Buralardaki yönetim dört feodal (bolyar) kardeş David, Moisey, Aron ve Samuil’e geçmiş, başşehirleri de başta Sredets, sonra Prespa, daha sonra da Ohri olmuştur. X. yüzyıl ortalarında Petar’ın yönetim döneminde toprağa bağlı köylülerin durumu çok daha ağırlaşmış ve köylüler feodal yönetim karşısında giderek gelişen bir tepki oluşturmaya başlamışlardır. Sonunda bu tepki kendisini bir din adamının şahsında tecessüm ettirmiş ve Bogomillik olarak tarihte yerini almıştır. Bogomiller sadece İncil’e inanmışlar, dış dünyayı ve resmî hıristiyan kilisesinin görüşlerini reddetmişlerdir. Feodal düzenden şikâyetçi geniş köylü kitleleri, bu arada kendilerini ezilmiş hisseden öteki kişiler Bogomilliğin görüşlerine büyük bir samimiyetle sarılmışlar, günlük feodal hayattan kaçıp huzuru âdeta burada bulmak istemişlerdir. Böylece Bogomillik önemli bir sosyal hareket niteliği kazanmıştır. Ancak kilise ve yönetim buna şiddetle karşı çıkmıştır.

Dört bolyar kardeşten sonuncusu Samuil yönetimi üstlenmiş, ancak Bizans’ın hâkimiyetine geçme durumuna gelmiş olan Sofya 1001’de elden çıkmış, daha sonra Vidin, Üsküp ve öteki kaleler Bizans’ın eline geçmiştir. 1014’te Stumitsa yöresinde yapılan savaşta Bulgar ordusu Bizans ordusunca yok edilmiş, Samuil’in savaş alanından kaçması ve yeniden toparlanma teşebbüsleri de sonuçsuz kalmıştır. 1018’de ise İmparator Vasiliy’in Bulgar başşehri Ohri’ye girmesiyle Bulgar toprakları tamamıyla Bizans hâkimiyetine girmiş ve bu durum 1187 yılına kadar sürmüştür.

Bizans hâkimiyetinde Bulgar köylüsünün durumu kötüleşmiş, tarımda daha önceden var olan aynî vergi paraya çevrilmiş, bu ise köylüye önemli bir yük oluşturmuştur. Ayrıca yeni vergiler getirilmiş, XI. yüzyıl ortalarında Bizans’ta “pronia” denilen bir uygulama geliştirilmiş, bu da halk üzerinde büyük baskılara sebep olmuştur. Bunlara ilâve olarak ilki 1096-1097’de başlayan Haçlı seferlerinin Belgrad – Sofya – Filibe – İstanbul ve Arnavutluk – Makedonya – Trakya – İstanbul yollarını takip etmesi, buralardaki nüfusun hayatına ve mal varlığına olumsuz etkilerde bulunmuştur. Bu şartlar karşısında, özellikle daha 1040 yılında aynî vergilerin paraya dönüştürülmesiyle memnuniyetsizlik ayaklanma halini almış, Samuil’in torunu Petar Delyan liderliğinde başlayan ayaklanmada Belgrad’dan güneye doğru kayarak yerli bolyarların da desteğiyle Üsküp dahil olmak üzere birçok kale ele geçirilmiştir. Ancak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder