14 Kasım 2014 Cuma

Resmî Tarih Zincirinin Kırılan Halkası: Enver Paşa

Resmî Tarih Zincirinin Kırılan Halkası: Enver Paşa 


Enver Paşa’nın düşüncesi ve hareket yapısıyla ilgili anlattıkların zihnimi açtı. Ama anlayamadığım bazı şeyler var. Enver Paşa ve İttihatçıların Türkçü Turancı düşüncelerinin yanında İttihat-ı İslâm düşüncesinden bahsettin. Bu farklı fikirler, onların İslâmcılığının samimi olmadığını göstermez mi? 
Biz, hangisi ne derece samimi  bunu tespit etmiyor, tarihî bir olguyu ortaya koyuyoruz. Ateist bile olsa I. Dünya Savaşı yıllarında bir İttihatçı mecburen İttihat-ı İslâm’ı savunmak durumundaydı. Bununla beraber İttihatçılar arasında İttihat-ı İslâm fikrini hakikaten savunanlar olduğu bir gerçektir. Enver Paşa’nın savaş yıllarındaki gücü ve nüfuzu da bu fikrin ön plana çıkmasında etkili olmuştur. Sait Halim Paşa, Bediüzzaman, Mehmet Akif bu fikri savunanların en meşhurlarıdır. Sait Paşa İttihatçıların sadrazamıydı ve Arap’tı. Bediüzzaman Kürt’tü. Mehmet Akif, Arnavut... Dahası Teşkilat-ı Mahsusa gibi en kritik bir yapılanmanın başında da bir dönem Tunuslu Ali Başhamba bulunuyordu. Hani İttihatçılar Türkçü, Turancıydı? Enver Paşa’nın şahsî olarak hangi şart altında olursa olsun beş vakit namaza devam ettiği ve İslâm dünyasında manevî nüfuz sahibi insanların güvenini kazandığı bir gerçektir. Şeyh Ahmet Senusî Hazretleri bu isimlerden birisidir. Enver Paşa ismi Kafkasya’da ve Türkistan’da olduğu gibi Kuzey Afrika müslümanları arasında da bir efsane olmuştur. Kafkasya’da Enver Paşa için türküler, marşlar yazılıp söylenmiştir. Neden? Kendilerini unutmadığı, sahip çıktığı, düşmanın elinden kurtarmak adına bir şeyler yapmaya çalıştığı için. Trablusgarp ve İstiklal Harbi’nde muhaberatçı olarak görev yapan İhsan Aksoley anılarında ne diyor: “1911 Osmanlı-İtalyan Harbi'nde Kuzey Afrika’da bulunan Enver Paşa’yı Tunus'tan Mısır hududuna kadar herkes bilir, gönülden sever, sayar ve ona sonsuz güvenirdi. Trablusgarp, Türk subaylarına ve çavuşlarına da aynı duygularla bağlı idi. Türkleri yanlarında görmekten ve Türklerin başlarında kumandan olmasından sonsuz memnunluk ve huzur duyarlardı. Sahrada bir çobanın ve şehirlerarası bir deve kervanı güdücüsünün uzun uzun çektiği yaleler arasında dört kelime duyulurdu: ‘Yaşa, yaşa Enver Başâ…’ Enver Paşa’nın başına ‘re’sek Enver Başâ’ diye yemin edilir, bu yeminden sonra yalan söylenmez ve yalan söyleneceği de düşünülmezdi” Neden acaba? Belki de her şeyi bir kenara koyup Kuzey Afrika çöllerine koşarak oradaki müslümanların yanında savaşmayı tercih ettiği içindir.Nasıl olsa buraları koruyamayız, hem Türk de yok buralarda demediği için olmasın?  Enver Paşa ve onun gibi düşünenler bir gerçeğin farkındaydı. Türkiye’nin kurtuluşu diğer müslümanların kurtuluşundan ayrı düşünülemezdi. Türkiye’nin kurtuluşu bütün İslâm Âlemi'nin bu sömürge düzeninden kurtulmasına bağlıydı. Tek başına kalan bir Türkiye eninde sonunda yine yenilmeye ve yok edilmeye mahkûm olacaktı. 
Türkçülük Turancılık neden ileri sürülüyor o zaman? 
Çünkü liberaller Türklerin kendileri dışındaki tüm unsurları yok etme güdüsüyle hareket ettiği palavrasına güya bir dayanak olarak İttihatçılığın Türkçü Turancı rengini vurgulamayı gerekli görürler. “İşte fikirleri budur, bunlardan da soykırım beklenir zaten” demek için. Onlara göre İttihatçılardan önce Türkiye’de tüm unsurlar gül gibi geçinirken, bu kafatasçı gözü dönmüşler güzelim ülkeyi mahvetmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun zaten bir yarı-sömürge olduğundan ve geleceğinin de tamamen karanlık gözüktüğünden bahsetmeyi hiç sevmezler.  
Ya Kemalistlerin aptal, hayalci Enver vurgusu? 
Bu da aslında bir tartışmayı bastırmanın yöntemidir. Enver Paşa büyük düşünen bir adamdı. Bütün İslâm Dünyası’nın kurtuluşundan bahsediyor, her yana ajanlar gönderiyordu. Ordu kurup başına da kardeşini koyup Kafkasya’ya gönderdi. Kafkas İslâm Ordusu, Bakü’yü İngilizlerden, Bolşeviklerden, Ermenilerden temizledi. Hedefi Dağıstan müslümanlarını da birleştirip bir İslâm Devleti kurmaktı. Bunu Almanlara rağmen yapıyordu. Almanlar bu ordunun Gürcistan’dan geçişini engellemişti. Türklerin Bakü petrollerini kontrol etmesini istemiyorlardı. Enver Paşa bu muhalefeti dikkate almadı ve Azerbaycan üzerine harekâtı devam ettirdi. 
Yani Almanlarla karşı karşıya gelmek pahasına! 
Bu adamın aklı şöyle, böyle olabilir ama hain değildir ve biraz aklı olduğu da kesindir. Aptal, hayalci Enver vurgusunun temelinde Mustafa Kemal’in politikalarını savunma güdüsü vardır. Yani İslâm âlemiyle ilişkilerin kopartılmasına razı olunması akılcılık ve realizm, Enver Paşa’nın topyekûn kurtuluş doktrini ahmaklık! Mustafa Kemal akıllı, realist; Enver Paşa aptal, hayalci! Yani tarihî amacından sıyrılmış Türkiye tasavvuru realist, Panislamizm davası peşinde koşan Türkiye hayalci. Mustafa Kemal lider, Enver ayak takımı! 
Peki, muhafazakârlar neden sevmiyor Enver Paşa'yı?
Çünkü muhafazakârlar için Abdülhamit Han’a muhalefet edilmiş olması hain, mason, Yahudi uşağı olmak için yeterli bir sebeptir. Tarihî koşulların, imparatorluğun gerçek durumunun, siyasî ve ideolojik akımların, farklı görüşlerin hiçbir ehemmiyeti yoktur. Sarıkamış’ı da koydu mu yanına, istediğin kadar Enver’e vurabilirsin. Gerçekten neler olup bittiğini anlamaya çalışmaktansa birine hain öbürüne kahraman der ve işin içinden çıkarsın. Muhafazakârlar da Kemalistlerin yaptığı şeyin aynısını yaparak kendilerini tatmin ediyor. 
Sarıkamış Enver Paşa yüzünden uğradığımız bir felaket değil mi? 
Savaşın mantığını ve bütününü ve Sarıkamış harekâtında gerçekten neler olup bittiğini hiç düşünmeye hakkımız yok mu? I. Dünya Savaşı bizim için bir varlık yokluk mücadelesiydi. İşin gerçeği şu ki bizim zaferimiz Almanların zaferine bağlıydı. Onların Avrupa cephesindeki yükünü hafifletmek durumundaydık. Bu yüzden İngilizlere ve Ruslara cephe açtık. Nihayet Rusların saldırısını beklemektense erken davranmayı tercih etti Enver Paşa. Sarıkamış harekâtının Rusları fazlasıyla zor duruma düşürdüğü ve onların da büyük zayiatlar verdiği bir gerçektir. Başarıya yaklaştığımızı pek çok kişi teslim eder. Ama şu veya bu sebepten sonuçta kaybettik. 
Fazla hafife almıyor musun işi? Askerin yazlık elbiselerle buzun içine atılması neydi? 
Bu konuda sana hak veriyorum ama bazı gerçeklerin de görmezden gelinmesini istemiyorum. Mesela Çanakkale zaferinden bahsediyoruz. Bu zaferde niçin Enver Paşa’ya zerre kadar pay verilmiyor? Sonuçta Harbiye Nazırı oydu ve ordunun savaşa hazırlanması ve genel düzenlemeler onun kontrolü altında gerçekleştirildi. Birinci Dünya Savaşı, Balkan hezimetinden sonra bize hâlâ ayakta olduğumuzu ve dünyanın en büyük güçleriyle savaşabileceğimizi gösterdi. İstiklal Harbi’nin ruhu Çanakkale’de Kut-el-Amara’da uyandı. Çanakkale’yi kapatmamızın Rus Çarlığı’nın çökmesinde birinci derecede rol oynadığını hemen herkes kabul ediyor. Peki, bunun sonucu ne? Rusya belasından kurtulmak! Eğer Çarlık Rusya’sı savaştan zaferle çıksaydı büyük ihtimalle ne doğuya yaslanarak bir İstiklal Harbi yapabilir, ne İstanbul’u ne de Doğu Anadolu’yu kurtarabilirdik. Savaşa girmesek, ne kapitülasyonları kaldırabilir ne de Anadolu’nun nüfusça hemen hemen tamamen müslümanlaşmasını sağlayabilirdik. Bütün bunlar geleceğimiz için olmazsa olmaz şartlardı ve I. Dünya Savaşı’na girmemiz sayesinde elde edilebildiler.  
Yani Enver Paşa’nın bir hayalci ve ülkeyi felakete sürükleyen bir adam olduğunu kabul etmiyorsun. 
Bazen işin hayallere kalır. Her yanından zincirlendiğinde ve psikolojik olarak çökertildiğinde delilikten başka seçeneğin kalmayabilir. Bizim durumumuz zaten felaketti. Bir deli, tekrar güç alıp fırlamak için bizi ateşin dibine sürükledi ve sonuçları da iddia edildiği kadar feci değildir. Ben Enver Paşa’yı saygıyla anıyorum

11 Kasım 2014 Salı

Hürriyet ve İtilaf fırkası

Hürriyet ve İtilaf fırkası


   hani şimdi ittihat ve terakki'ye vurmak moda ya. bunun beraberinde getirdiği bir davranış ise hürriyet ve itilaf'ı yine bilgiye dayanmadan aklamak. oysa hürriyet ve itilaf da çoğu ittihatçılardan ayrılma insanların kurduğu bir parti. hatta döneminin pek çok kaynağının şehadet ettiği üzere itc gibi bir ideolojisi bile yok. yalnızca iktidardan uzaklaştırılmış ittihatçılar kulübü. ama işte çığır açıcı bir çalışma yaptığınızda sizden sonrakiler bu sefer o çığırın altında kalmaya başlıyorlar. idris hoca bir kere tasnifi koyunca hürriyet ve itilaf otomatikman kendini rakip olarak konumlanmış buluyor.

   hürriyet ve itilaf nasıl iktidara gelmiş? kendisine bağlı halaskar subaylar grubu haziran 1912'de, dört yıl önce enverlerin yaptığı gibi makedonya'da dağa çıkmış ve istanbul'a tehdit telgrafları çekmişler. bunun üzerine mevcut ittihat ve terakki destekli iktidar devrilmiş ve bu fırka iktidara gelmiş. yani meşhur nisan 1912 sopalı seçimlerinden iki ay sonra itc devrilmiş. hürriyet ve itilaf tüm osmanlı topraklarında yaygın teşkilata sahip kitle destekli bir parti mi ? ben görmedim. yani halkla bağ kurmak anlamında ittihatçılardan bile kötü durumda. ittihatçıların kulüplerine bile sahip olmayan, tek özelliği ittihatçı nefreti olan, halktan kopuk bir koalisyon.

   ittihatçılar kötüydü, kakaydı. pis milliyetçilerdi, koskoca imparatorluğu türkçü politikalarla çökerttiler. hepsine amenna. peki hif, itc'nin tersine bir politika deklare etti mi ? yani farklı, alternatif bir politika koydu mu ortaya iktidarında ? hayır. temel ulusal sorunlar olan rumeli sorununda veya ermeni sorununda veya arap sorununda ortaya konulmuş, onlar itc zararlı oysa ben hif'im işte bu da planım diye bir döküman yok. sadece iktidara yerleşme ve ittihatçılardan hınç alma var. bunu ben demiyorum devrin kaynakları diyor.

   hif'in bu memlekete en büyük kötülüğü balkan savaşlarıdır. çoğu kişi idare itc'de zanneder ama savaşın başında, ekim 1912'de iktidarda olan hif destekli hükümettir ve bir ay içinde savaş kaybedilir. çünkü hif ile itc sonu `bab-ı ali baskını` ile bitecek bir iktidar kavgasına tutuşmuştur. yöntemleri farklı mı ? hani itc fedai teşkilatı, pusu teşkilatı. alçakça pusularda insan öldüren korkaklar sürüsü. peki hif ne kadar farklı ? ocak 1913'de iktidarı yitirdikten sonra fırka terör eylemlerine yönelmiştir. ilk iş haziran 1913'de sadrazam `mahmut şevket paşa`'yı vururlar. bizzat göz yumdukları bu hif suikasti sayesinde itc üç kafadarları istanbul'da sıkıyönetim ilan eder ki 10 yıl sürecektir bu örf-i idare ve tüm muhaliflerini bastırarak tek parti devletini kurar. hürriyet ve itilaf yenilgiyi hemen kabul etmez, parti liderleri, ağustos 1913'de enver, talat ve cemal'i öldürmeleri için hınçaklarla anlaşır ve onlara 20.000 frank öder. plan bir hükümet ajanı sayesinde engellenir.

   osmanlının şanssızlığı salt ittihat ve terakki değildir. onun karşısındaki muhalif fırkanın hürriyet ve itilaf olması da aynı derecede şanssızlıktır. zira muhalif fırkanın itc'ye karşı hınç haricinde hiçbir alternatif plan veya programı mevcut değildir. fırkanın 1919'da canlanmış hali sirk soytarılığı olduğu için bahsetmeye bile değmez. ama bu fırka jakoben itc kadar bile halkla teması olmayan bir nefret koalisyonudur sadece.