13 Ağustos 2014 Çarşamba

ittihat ve terakki cemiyeti - teşkilat ı mahsusa said nursi teşkilatın son fedaisi mi ?


ittihat ve terakki cemiyeti  -  teşkilat ı mahsusa

 

 Said Nursi teşkilatın son fedaisi mi?

Teşkilat-ı Mahsusa; Yıldız İstihbarat Teşkilatı’nın lağvedilmesinden sonra, Almanların telkini ve başkumandan vekilinin emriyle kurulmuştu. Teşkilat-ı Mahsusa’nın amacı, İmparatorluk sınırları dâhilinde ihanet şebekelerini ortadan kaldırmak, milliyetçilik hareketlerini kontrol altında tutmak, işgal güçlerine karşı sabotajlarda bulunmak ve Osmanlı toprağında cirit atan bütün yabancı servislerle boy ölçüşmektir. Almanlar hariç! Teşkilatın bir diğer vazifesi de, devlet sınırları içindeki ve dışındaki Türk ve Müslümanlar arasında propaganda yapmaktı.

Teşkilatın ideolojisi Pantürkizm’dir. Gerçi İslam Birliği de hedeflerden birisidir ancak ana temel Türkçülüktür. Almanlar teşkilatı, kendi casuslarının ulaşamadığı alanlarda beşinci kol faaliyetlerinde değerlendirmeyi düşünmüşlerdi. Evdeki hesap pek çarşıya uymadığından Teşkilat kendi gündemini takip etti. Teşkilat hem Çarlık Rusya’sında yaşayan Türkleri hem de İngiliz işgalindeki Hindistan gibi İslam memleketlerini faaliyet sahasına dâhil etti.

Hatta Bolşevik devrimin önderlerinden, Kalmuk Türklerinden olduğu sanılan Vladimir İlyiç Ulyanov yani Lenin’in Rusya’ya girmesini teşkilatın sağladığına dair söylentiler var. Lenin Rusya’ya ulaştığında devrim gerçekleşmiş, Çarlık Rusya ordusu Osmanlı sınırlarından çekilmek zorunda kalmıştı. Birçok cephede Rus askerleri silahlarını bırakmıştı.

19. yüzyılın sonları İslam milletleri için ölüm kalım günleri. İslam coğrafyası işgal altında. İngilizler, Ruslar, Fransızlar, İtalyanlar orduları ile Müslüman halkların yaşadıkları yerleri ezip geçiyor. Sorumluluk sahipleri kendi güçleri nispetinde yangını söndürmeye koşturuyor. Kimi kalemiyle halkı uyandırmaya uğraşıyor kimi orduya yazılıyor kimi de yardım kuruluşlarında gönüllü çalışıyor. O dönemde birçok tanınmış edip, mütefekkir ve din bilgini teşkilatın üyesi.

İlmiye sınıfının ileri gelen isimlerinden Musa Kazım, Mustafa Asım, Elmalılı Hamdi Yazır, son Şeyhülislam Mustafa Sabri, İttihat ve Terakki’nin ilk iktidar yıllarında üye olmuşlar ancak bu isimlerden Said-i Nursi Teşkilat-ı Mahsusa’ya alınmıştır. Mehmet Akif Ersoy merhumla birlikte teşkilat saflarında destansı faaliyetlerde bulunmuşlardı.

Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması ile Osmanlı İmparatorluğu Hükümeti, dünya Müslümanlarını Halifeye yardıma çağıracak bir fetvanın yayınlanması doğrultusunda girişimlerde bulundu. Fetvanın hazırlanmasında dönemin ileri gelen din adamlarının görüşü alındı. Fetva, Said Nursi’nin içinde bulunduğu bir heyet tarafından imzalandı.

Said-i Nursi teşkilatta vazife aldıktan sonra, Alman denizaltılarıyla Trablusgarp’a giderek kendisinin de hazırlanmasına katkı verdiği Cihat beyannamesi dağıtmıştı. Hatta Edirne’nin Bulgar işgalinden kurtuluşuna milis kuvvetleri ile iştirak ettiği söyleniyor. Sultan Reşad’ın Edirne’yi ziyaretinde heyette Said Nursi’nin de bulunduğu biliniyor.

Birinci Dünya Savaşı’nda gönüllü milis albayı olarak savaşa iştiraki, yaralanıp Ruslara esir düştüğü bizzat kendi ifadeleri ve resmi evraklar sayesinde kayıtlara geçmiş. Bugünkü ifadeyle tam bir özel harpçi. Gayri nizami harp taktiklerini iyi biliyor. Medrese öğrencilerinden milis teşkil ediyor. Ermeni ve Rus müfrezelerine karşı yerel halkın direnişini örgütlüyor.

Esir kampından kaçışında kendisine yardımcı olan Yusuf Akçura, Hilâl-i Ahmer yani Kızılay Başkanı sıfatıyla dolaştığı esir kamplarından birisinde Bediüzzaman Said Nursi ile karşılaşmış, Kostroma’da bir Tatar köyünün camisinde misafir kalan Said Nursi’den; “Kürt ulemasından ve milis zabitanından bir zat” ifadesiyle söz etmiştir.

Teşkilat-ı Mahsusa’nın önde gelen isimlerinden Kuşçubaşı Eşref’in ve Mehmet Akif’in kadim ve samimi dostudur. Bu dostluk savaş bittikten sonra da devam etmiştir. Said Nursi Akif’in bazı şiirlerini, Farsça, Kürtçe ve Arapçaya çevirmiştir. Küresel kraliyetçilerle, Masonlarla arası hiç iyi değil. Said Nursi 1957’de gazeteci İlhami Soysalla Isparta’daki görüşmesinde, Demokratların vatanperver insanlar olduklarını, onların içlerinde masonların bulunmasından hoşnut olmadığını ifade etmiştir.

Said Nursi’nin Cumhuriyet sonrası Teşkilatla bağlarını koparmadığı teşkilatın sivil ve asker unsurlarıyla görüştüğü ve zaman zaman onların kendisine yardımcı oldukları anlaşılmaktadır. 1925’de Burdur’da bulunduğu günlerde, Genel Kurmay başkanı Mareşal Feviz Çakmak’a Burdur Valisinin Said Kürdi’yi şikâyet tarzında; “Hükümeti tanımıyor, İspat-ı vücuda gelmiyor, dini dersler veriyor” serzenişlerine Mareşal Çakmak’ın; “O’na ilişmeyiniz. Saidi Kürdi’den zarar gelmez. O’na hürmet ediniz” şeklinde bir tür emir ve talimat verdiği belirtilmektedir.

Nitekim Barla’ya nefyedildiğinde en has talebesinin de bir asker olduğu görülecektir. Bu asker; 1928’de Eğirdir askeri dağ talimgâh muallimliğine tayin edilen Yüzbaşı İbrahim Hulusi Yahyagil’dir. Yüzbaşı İbrahim Hulusi Yahyagil vasıtasıyla, 1930 senesinin ilk ayında Eğirdir’e gelen Mareşal Fevzi Çakmak ve Fahrettin Altay Paşaya selamlarını, ayrıca Fahrettin Altay’a verilmek üzere, ‘Onuncu Söz’ isimli el yazması risalesini göndermişlerdir. Hüseyin Üzmez hatıralarında, Ahmet Emin Yalman suikastından önce Elazığ’a gittiğinde İbrahim Hulusi Yahyagille görüştüğünü ve kendisinin tavsiyesiyle cemaatinden bir teğmenin evinde kaldıklarını anlatır.

Askerle ilişkilerine başka bir örnek ise, 1957 Nisanında Isparta’da yapılan askeri Tugay Camiinin harcını koymak için bizzat Tugay Komutanı Fevzi Fırat tarafından temel atma törenine davet edilmiştir. Said Nursi’nin daveti kabul etmesi için Isparta İmam Hatip okulunda Kur’an hocası ve Kesikbaş Camiinde imamlık yapan Hafız Fevzi Efendi aracı olmuşlardır. Ruhları şad mekânları cennet olsu

1 yorum:

  1. Teşkilat-ı mahsusa üyesi olduğunun bir delili, kaynağı var mı? Müddei iddiasını ispat etmek zorundadır. Aksi halde müfteridir.

    YanıtlaSil