23 Ekim 2014 Perşembe

İNGİLİZ MUHİPLER CEMİYETİ (İNGİLİZ SEVENLER DERNEĞİ)


EMPERYALİZMLE İŞBİRLİĞİ İÇİNDEKİ DERNEKLER

İNGİLİZ MUHİPLER CEMİYETİ (İNGİLİZ SEVENLER DERNEĞİ)
         Sultan’ın İngiliz dostluğuna kur yapmak için kullandığı başkişi Sait Molla idi. Molla hedefine iki yoldan, bir gazete ve bir dernek aracılığıyla varmak istiyordu.
                                                                                                                                            Gotthard Jaeschke
            Kurtuluşu İngiltere’nin mandasında bulan İngiliz Muhipler Cemiyeti, 20 Mayıs 1919’da başta Hükümet Başkanı Damat Ferit olmak üzere Sait Molla, gibi kişilerin kurduğu işbirlikçi bir dernektir.

            Damat Ferit ve Danıştay’ın eski Başkanı Sait Molla yönetim kurulunda görülmemesine karşın derneğin asıl kurucuları ve yönlendiricileridir. Derneğin daha sonra da başkanlığını da üstlenen Sait Molla, bu çalışmalarını,  Rahip Frew ile birlikte yürütmüştür.

Sait Molla, Türkiye’de İngiliz Muhipler Cemiyeti’ni, tam Lloyd George’nin Amerikan Devlet Başkanı Wilson ve Clemenceau ile birlikte Yunanistan’ın İzmir’e asker çıkarmasını onaylayarak Türk Ulusuna darbelerin en korkuncunu vurduğu bir zamanda kurdu.
            Asker ve sivil her kesimden üst düzey yöneticiler de bu derneğe katılmışlardı. Hürriyet ve İtilaf Partisi Başkanı Sadık, eski Bakanlardan Memduh Paşa ve Abdullah Bey, Yargıtay Başkanı Ali Rüştü, Danıştay eski üyelerinden Nazif Sururi, Belediye Başkanı (Şehremini) Dr. Cemil Topuzlu, eski elçi ve konsoloslardan Sadrettin ve Cafer, Padişahın özel doktoru emekli General Arif, emekli Albay Sermet, Ankara eski Defterdarı Neşet, Tüccar Nuri, Tevfik Çenan, Yazar Abdullah Zühtü ve Ekrem Bey’lerle Osmanlı Basımevi Müdürü Saim de derneğe katılanlar arasındaydı.

            Yayımlanan bildiride Derneğin amacı; “Toprak bütünlüğünü ve ulusal varlığı korumak çerçevesinde uyum sağlamak için kamuoyunu aynı amaçla toplamak ve birleştirmek” diye belirtilmişti. Derneğin siyasetle ilgisinin bulunmadığı da özellikle vurgulandıktan sonra bildiride;
            “Yönetimi altında milyonlarca Müslüman halk bulunan yüce İngiltere hükümeti ile Osmanlı Saltanatı arasında yüzyıllardan bu yana süre gelen içtenlikli dostluğun devam ettirilmesi, güçlendirilmesi İslamiyet’in yararına çok önemli bir sorun olduğu halde, ‘Hükümeti ele geçiren serseriler tarafından aksine bir siyaset izlenerek, İngiltere ve eski dostlarımız Fransa, ABD ve İtalya’ya karşı savaşa girilmiştir.
İki ulus arasındaki dostluğu canlandırıp güçlendirmek ve İngiltere’nin dostça yardımıyla Osmanlı ülkelerinin birliğini ve haklarını sağlamak için derneğe İngiliz Muhipler adı verilmiştir. Bu nedenle derneğe ancak ‘soylu İngiliz kavmine’ sevgisini açıklayanlar üye olabilecekler, savaşa ya da savaş yıllarında yapılan kötülüklere neden olanlar kabul edilmeyeceklerdir.” denilmektedir.

            Derneğin kuruluşundan 14 ay sonra 16 Temmuz 1920’de yapılan yıllık toplantısında yönetim kurulunda büyük değişikliğe gidilmiştir. Bu genel kurulda Sait Molla Birinci Başkanlığı üstlenirken, Onursal Başkanlığa Ziraat Bankası Genel Müdürü Şevket, İkinci Başkanlığa Kurmay Subay Enver Bey getirilmişti. Ali Kemal, İçişleri Bakanı, Mehmet Ali, Adalet Bakanı Ali Rüştü, İstanbul Valisi Abdullah, Posta Telgraf Genel Müdürü R. Halit Koray, Âyan üyeleri Rıza Tevfik, Aristidi ve Azaryan da yönetimde görev almışlardı. Böylece İngiliz Sevenler, tam anlamıyla hükümet üyeleriyle üst düzey yöneticilerin ve azınlık temsilcilerinin birleştiği bir örgüte dönüşmüştü.

            Dernek İstanbul dışında da şubeler açmaya yönelmişti. 23 Mayıs 1919’da Sait Molla imzasıyla belediyelere gönderilen bir genelgede derneğe üye yazılması istenmişti. Böylece, Konya, Ankara, Çorlu ve daha başka yerlerde şubeler açılmıştı. Ankara Valisi Muhittin Paşa da  derneğin gelişmesi için destek vermiş, Ankaralıların kurmuş oldukları Ulusal Direnç (Azm-i Milli) Derneğini engellemeye çalışmıştı.

            İngiliz Sevenler Derneği “Mütareke basınının” yayın organlarında görüşlerini kolayca sergileyebiliyordu. Sait Molla, Yeni İstanbul’da yazıyor, R. Cevat Alemdar’da, Ali Kemal’de Peyam’da, derneği savunuyorlardı. Alemdar gazetesi, Türk Halkının İngilizlerin siyasal desteğini istediğini istediğine ilişkin bir metin için imza kampanyası bile açmıştı. 28 Mayıs’ta dernek adına Adil ve Şevket Bey’ler İngiliz temsilciliğinde Ryan’ı ziyaret ederek, İngiltere’nin desteğini sağlamak için neler yapılması gerektiğini sormuşlardı.
            Derneğin Anadolu’da örgütlenme girişimi, Karabekir’in bir telgrafı üzerine M. Kemal’in vilayetlerle kurduğu ilişki sonunda, etkisiz kalmıştı. M. Kemal, Havza’da iken 26 Mayıs 1919’da vali ve mutasarrıflara gönderdiği bir telgrafla “Ulusun böyle bilinmeyen kişilerce tutarsız maceralara sürüklenmesinin” doğuracağı sakıncalara dikkatleri çekmiş ve bu tür girişimlerin önemsenmemesini, ulusun ve ülkenin esenliği için tavsiye etmişti.

            Manda ve koruma isteklerinin Sivas Kongresinde reddolunması, İngiliz Sevenlerin etkinliğini azaltmıştı. Bir süre sonra Sait Molla ile Frew arasındaki mektuplar ele geçirilince, Temsilciler Kurulu daha etkin önlemler alma yoluna gitmişti. Dernek Anadolu’daki şubelerini kapatmak zorunda kalmış ancak İstanbul’da Kuvayı Milliye aleyhindeki çalışmalarını sürdürmüştü. Dernek, son Mebuslar Meclisi’nin kapatılmasında ve Malta’ya sürülenlere ilişkin listelerin düzenlenmesinde de etkili olmuştu.

Sait Molla işbirliği yaptıkları Hürriyet ve İtilaf Partisinden ayrılmış, 19 Ekim 1921’de Derneğin düzenlediği yeni bir kongrede, yeniden başkan seçilmişti. Böylece İngiliz Muhipler Derneği varlığını Kurtuluş Savaşı sonlarına dek sürdürmüştü. Sait Molla, R. Halit Koray, R. Cevat Ulunay “150’likler” listesine konulup yurt dışına çıkarılırken, üyelerden bir kısmı hakkında soruşturma açılmış ve çeşitli cezalara çarptırılmıştı[i].
İngiliz Muhipler Derneği, Padişahın çevresindeki feodal-dinci çevrelerde de kök saldı. Derneğin başlıca temsilcilerinden biri Dâhiliye Nazırı, Abdülhamit II’nin eski bir hafiyesi Ali Kemal, “Türkiye’nin kendi kendisini yönetemeyeceğini, işgal orduları ile birlikte uygarlığın gelmekte olduğunu” söylemekten yorulmuyordu.
Türk olmayan kompradorlar, Ermeni, Rum ve Yahudi tüccarlar, Türkiye’nin tamamen parçalanmasından başka bir şey istemiyorlardı. Türk kompradorları, imparatorluğun ayakta kalabilmesi için yabancı mandası uğrunda çalışan partileri destekliyorlardı[ii].

            Refi Cevat 21 Mayıs 1919 günlü Alemdar gazetesinde, “İngilizleri istiyoruz” başlıklı yazısında, “O güne gelinceye dek Türkleri birçok siyasal çalkantılardan kurtaran İngilizler İzmir’in işgali çıkmazından da elimizden tutarak kurtaracaklar”görüşünü savunuyordu. R. Cevat’a göre; “Çağdaş düşünce ile donatılmış bir Türkiye ancak İngiltere’nin desteği ile gerçekleşebilirdi”. Gazete İngiliz Muhipler Derneği’ne ilişkin haberleri de duyuruyordu.
         Sultan’ın İngiliz dostluğuna kur yapmak için kullandığı başkişi Sait Molla idi. Molla hedefine iki yoldan, bir gazete ve bir dernek aracılığıyla varmak istiyordu.
                                                                                                                                            Gotthard Jaeschke
            Kurtuluşu İngiltere’nin mandasında bulan İngiliz Muhipler Cemiyeti, 20 Mayıs 1919’da başta Hükümet Başkanı Damat Ferit olmak üzere Sait Molla, gibi kişilerin kurduğu işbirlikçi bir dernektir.

            Damat Ferit ve Danıştay’ın eski Başkanı Sait Molla yönetim kurulunda görülmemesine karşın derneğin asıl kurucuları ve yönlendiricileridir. Derneğin daha sonra da başkanlığını da üstlenen Sait Molla, bu çalışmalarını,  Rahip Frew ile birlikte yürütmüştür.

Sait Molla, Türkiye’de İngiliz Muhipler Cemiyeti’ni, tam Lloyd George’nin Amerikan Devlet Başkanı Wilson ve Clemenceau ile birlikte Yunanistan’ın İzmir’e asker çıkarmasını onaylayarak Türk Ulusuna darbelerin en korkuncunu vurduğu bir zamanda kurdu.
            Asker ve sivil her kesimden üst düzey yöneticiler de bu derneğe katılmışlardı. Hürriyet ve İtilaf Partisi Başkanı Sadık, eski Bakanlardan Memduh Paşa ve Abdullah Bey, Yargıtay Başkanı Ali Rüştü, Danıştay eski üyelerinden Nazif Sururi, Belediye Başkanı (Şehremini) Dr. Cemil Topuzlu, eski elçi ve konsoloslardan Sadrettin ve Cafer, Padişahın özel doktoru emekli General Arif, emekli Albay Sermet, Ankara eski Defterdarı Neşet, Tüccar Nuri, Tevfik Çenan, Yazar Abdullah Zühtü ve Ekrem Bey’lerle Osmanlı Basımevi Müdürü Saim de derneğe katılanlar arasındaydı.

            Yayımlanan bildiride Derneğin amacı; “Toprak bütünlüğünü ve ulusal varlığı korumak çerçevesinde uyum sağlamak için kamuoyunu aynı amaçla toplamak ve birleştirmek” diye belirtilmişti. Derneğin siyasetle ilgisinin bulunmadığı da özellikle vurgulandıktan sonra bildiride;
            “Yönetimi altında milyonlarca Müslüman halk bulunan yüce İngiltere hükümeti ile Osmanlı Saltanatı arasında yüzyıllardan bu yana süre gelen içtenlikli dostluğun devam ettirilmesi, güçlendirilmesi İslamiyet’in yararına çok önemli bir sorun olduğu halde, ‘Hükümeti ele geçiren serseriler tarafından aksine bir siyaset izlenerek, İngiltere ve eski dostlarımız Fransa, ABD ve İtalya’ya karşı savaşa girilmiştir.
İki ulus arasındaki dostluğu canlandırıp güçlendirmek ve İngiltere’nin dostça yardımıyla Osmanlı ülkelerinin birliğini ve haklarını sağlamak için derneğe İngiliz Muhipler adı verilmiştir. Bu nedenle derneğe ancak ‘soylu İngiliz kavmine’ sevgisini açıklayanlar üye olabilecekler, savaşa ya da savaş yıllarında yapılan kötülüklere neden olanlar kabul edilmeyeceklerdir.” denilmektedir.

            Derneğin kuruluşundan 14 ay sonra 16 Temmuz 1920’de yapılan yıllık toplantısında yönetim kurulunda büyük değişikliğe gidilmiştir. Bu genel kurulda Sait Molla Birinci Başkanlığı üstlenirken, Onursal Başkanlığa Ziraat Bankası Genel Müdürü Şevket, İkinci Başkanlığa Kurmay Subay Enver Bey getirilmişti. Ali Kemal, İçişleri Bakanı, Mehmet Ali, Adalet Bakanı Ali Rüştü, İstanbul Valisi Abdullah, Posta Telgraf Genel Müdürü R. Halit Koray, Âyan üyeleri Rıza Tevfik, Aristidi ve Azaryan da yönetimde görev almışlardı. Böylece İngiliz Sevenler, tam anlamıyla hükümet üyeleriyle üst düzey yöneticilerin ve azınlık temsilcilerinin birleştiği bir örgüte dönüşmüştü.

            Dernek İstanbul dışında da şubeler açmaya yönelmişti. 23 Mayıs 1919’da Sait Molla imzasıyla belediyelere gönderilen bir genelgede derneğe üye yazılması istenmişti. Böylece, Konya, Ankara, Çorlu ve daha başka yerlerde şubeler açılmıştı. Ankara Valisi Muhittin Paşa da  derneğin gelişmesi için destek vermiş, Ankaralıların kurmuş oldukları Ulusal Direnç (Azm-i Milli) Derneğini engellemeye çalışmıştı.

            İngiliz Sevenler Derneği “Mütareke basınının” yayın organlarında görüşlerini kolayca sergileyebiliyordu. Sait Molla, Yeni İstanbul’da yazıyor, R. Cevat Alemdar’da, Ali Kemal’de Peyam’da, derneği savunuyorlardı. Alemdar gazetesi, Türk Halkının İngilizlerin siyasal desteğini istediğini istediğine ilişkin bir metin için imza kampanyası bile açmıştı. 28 Mayıs’ta dernek adına Adil ve Şevket Bey’ler İngiliz temsilciliğinde Ryan’ı ziyaret ederek, İngiltere’nin desteğini sağlamak için neler yapılması gerektiğini sormuşlardı.
            Derneğin Anadolu’da örgütlenme girişimi, Karabekir’in bir telgrafı üzerine M. Kemal’in vilayetlerle kurduğu ilişki sonunda, etkisiz kalmıştı. M. Kemal, Havza’da iken 26 Mayıs 1919’da vali ve mutasarrıflara gönderdiği bir telgrafla “Ulusun böyle bilinmeyen kişilerce tutarsız maceralara sürüklenmesinin” doğuracağı sakıncalara dikkatleri çekmiş ve bu tür girişimlerin önemsenmemesini, ulusun ve ülkenin esenliği için tavsiye etmişti.

            Manda ve koruma isteklerinin Sivas Kongresinde reddolunması, İngiliz Sevenlerin etkinliğini azaltmıştı. Bir süre sonra Sait Molla ile Frew arasındaki mektuplar ele geçirilince, Temsilciler Kurulu daha etkin önlemler alma yoluna gitmişti. Dernek Anadolu’daki şubelerini kapatmak zorunda kalmış ancak İstanbul’da Kuvayı Milliye aleyhindeki çalışmalarını sürdürmüştü. Dernek, son Mebuslar Meclisi’nin kapatılmasında ve Malta’ya sürülenlere ilişkin listelerin düzenlenmesinde de etkili olmuştu.

Sait Molla işbirliği yaptıkları Hürriyet ve İtilaf Partisinden ayrılmış, 19 Ekim 1921’de Derneğin düzenlediği yeni bir kongrede, yeniden başkan seçilmişti. Böylece İngiliz Muhipler Derneği varlığını Kurtuluş Savaşı sonlarına dek sürdürmüştü. Sait Molla, R. Halit Koray, R. Cevat Ulunay “150’likler” listesine konulup yurt dışına çıkarılırken, üyelerden bir kısmı hakkında soruşturma açılmış ve çeşitli cezalara çarptırılmıştı[i].
İngiliz Muhipler Derneği, Padişahın çevresindeki feodal-dinci çevrelerde de kök saldı. Derneğin başlıca temsilcilerinden biri Dâhiliye Nazırı, Abdülhamit II’nin eski bir hafiyesi Ali Kemal, “Türkiye’nin kendi kendisini yönetemeyeceğini, işgal orduları ile birlikte uygarlığın gelmekte olduğunu” söylemekten yorulmuyordu.
Türk olmayan kompradorlar, Ermeni, Rum ve Yahudi tüccarlar, Türkiye’nin tamamen parçalanmasından başka bir şey istemiyorlardı. Türk kompradorları, imparatorluğun ayakta kalabilmesi için yabancı mandası uğrunda çalışan partileri destekliyorlardı[ii].

            Refi Cevat 21 Mayıs 1919 günlü Alemdar gazetesinde, “İngilizleri istiyoruz” başlıklı yazısında, “O güne gelinceye dek Türkleri birçok siyasal çalkantılardan kurtaran İngilizler İzmir’in işgali çıkmazından da elimizden tutarak kurtaracaklar”görüşünü savunuyordu. R. Cevat’a göre; “Çağdaş düşünce ile donatılmış bir Türkiye ancak İngiltere’nin desteği ile gerçekleşebilirdi”. Gazete İngiliz Muhipler Derneği’ne ilişkin haberleri de duyuruyordu.
                                                                                                          fethi karaduman

18 Ekim 2014 Cumartesi

KAFİRİSTAN



İskenderin kayıp kabilesi Kalaşlar
İskenderin kayıp kabilesi Kalaşlar: Pakistan’ın kuzeyinde Afganistan sınırında yaşayan Kalaşlar ne fiziksel görünüşleri ne de gelenekleri ile komşularına benziyor. Çünkü onların geçmişi çok uzaktan Makedonya’dan bu topraklara gelen büyük İskender’in ordusuna dayanıyor.
BÜYÜK İSKENDER’İN ORDUSUNUN SOYUNDAN GELDİKLERİNE İNANIYORLAR
İskenderin kayıp kabilesi Kalaşlar
Kalaşlar fiziksel görünüşleri inançları ve gelenekleriyle bölgede yaşayan diğer halklardan farklılık gösteriyor. M.Ö. 2. yüzyılda Asya’yı fethetmek için Makedonya’dan yola çıkan Büyük İskender Afganistan’da iki yıl kaldıktan sonra Çin’e geçmeye çalışırken Hindikuş dağlarında ölmüştü. Kalaşlar Büyük İskender’in bu son seferinde bölgede kalan ordusunun soyundan geldiklerine inanıyor.
“İskenderin kayıp kabilesi” adıyla da tanınan Kalaşlar Kalaş Vadisi boyunca uzanan Bamburet Bartik Trokal ve Aniş köylerinde yüzlerce yıldır Müslümanlarla bir arada yaşıyor. Kalaşlar’ın nüfusunun 4-5 bin civarında olduğu tahmin ediliyor. Kalaş Vadisindeki köylerde 6 binden fazla Müslüman da bulunuyor.
Atalarına ait Hint-Avrupa dil ailesinden “Burruşeski” dilini konuşan Kalaşlar Müslüman nüfusla Çitralce ve Urduca konuşarak anlaşıyor. Burruşeski UNESCO tarafından tehlike altında olan diller listesinde yer alıyor.
İskenderin kayıp kabilesi Kalaşlar
KAFİRİSTAN
Dini inançlarında ve yaşam tarzlarında tabiat olaylarının büyük etkisi olan Kalaşlar çok tanrılı dine inanıyor. Zau (Güneş) ve Di Zaus (Tabiat) Kalaşlar’ın iki büyük tanrısı olarak kabul ediliyor. Şamanizmle benzerlik gösteren bu dininHinduizm Zerdüşlük ve mitolojilerin etkisiyle zamanla değişime uğradığı belirtiliyor.
En uzun gün ve gecelerinde tanrılarına ibadet eden ve atalarına kurban kesen Kalaşlar inançları gereği ilkbaharsonbahar ve kış ortasında üç bayram kutluyor. Bölgede yaşayan Müslüman halkın “Kafir” olarak nitelediği Kalaşlar’ın yaşadıkları bölge de “Kafirler ülkesi” anlamına gelen “Kafiristan” olarak biliniyor.
Çetin coğrafi yapısı nedeniyle geçen yüzyıla kadar bilinmeyen bölge 1895 yılında Afganistan emiri Abdurrahman Han tarafından ele geçirilmiş ve bölgenin ismi Nuristan (Işık ülkesi) olarak değiştirilmiş olmasına rağmen bu isim yaygın olarak kullanılmıyor.
İÇKİ ESRAR YAYGIN
Geleneklerine sıkı sıkıya bağlı ve içine kapalı yaşam sürdüren Kalaşlar iki bin yıl öncesine dayanan kültürlerini dillerini ve inançlarını korumayı başarmış bir topluluk olarak biliniyor.
Afgan ve Pakistan’da hakim olan kültürlerin tersine içki esrar kullanan ve farklı bir cinsellik anlayışı bulunan Kalaşlar’da evlilik çağı ergenlikle birlikte başlıyor. Erkekler ergenliğe ulaşınca kutlama amacıyla köyden alınıp uzak yaylalara götürülüyor. Bu yaylarda beslenen genç erkekler köye dönünce ergenliğe ulaşmış kızlar arasından birini seçip beraber oluyor.
Sosyal hayatta kadınların da erkekler kadar haklara sahip olduğu Kalaşlar’da eşini seçme hakkına sahip olan erkekler istediği zaman eşini boşayamıyor. Kadınların ise istediği zaman eşini değiştirme hakkı bulunuyor. Eşini değiştirmek isteyen kadınlar beğendikleri erkeğe mektup yazarak evlenme teklif ediyor ve evliliğin gerçekleşmesi için erkeğe başlık parası ödüyor.
Güzellikleriyle ünlenmiş Kalaş kadınları giyimlerine çok özen gösteriyor. Erkeğe çekici görünmek için renkli ve süslü kıyafetler giyen Kalaş kadınları yüzlerine ve ellerine makyaj ve dövme yapıyor. Günlük hayatta rengarenk boncuklarla süslenmiş işlemeli siyah veya beyaz kaftanlar giyen Kalaş kadınlarını erkekler giydikleri kıyafete ve kıyafetin rengine göre tanıyor.
İskenderin kayıp kabilesi Kalaşlar
Özel günlerin dışında bölgede yaşayan Müslüman halkla aynı kıyafetleri giyen Kalaşlı erkekler ise şapkalarına taktıkları kuş tüyü veya çiçeklerle diğer halklardan ayrılıyor.
TARIM VE HAYVANCILIKLA GEÇİNİYORLAR
Tarım ve hayvancılıkla uğraşan Kalaşlar dağları delerek inşa ettikleri su kanallarıyla taraçalar halindeki arazilerini suluyorverimli topraklarında tahıl sebze ve meyve yetiştiriyor. Hayatlarında önemli bir yeri olan içki ve uyuşturucuyu da üzüm ve kenevirden elde ediyor. Hayvancılığın fazla yaygın olmadığı bölgede et ve süt ihtiyacını karşılamak için az sayıda keçi de besleniyor.
Yüzlerce yıldan beri bölgenin yönetimine ticaretine ve güvenliğine hakim olan Müslümanlarla aynı köylerde sorunsuz olarak yaşayan Kalaşlar’ın bir kısmının zaman içinde Müslümanlığı seçmiş olduğu belirtiliyor.

8 Ekim 2014 Çarşamba

kobani ve akıl tutulması

binlerce mülteciyi kabul eden, bölge insanına her tür desteği veren Türkiye'den hesap sormak isteyenler çirkin bir şekilde Kobani'deki IŞİD saldırılarını istismar ediyor. Sanki Kobani'ye Türkiye saldırmış gibi vandallık ve şehir terörü servis ediyor.
Önceki gece ve dün gün boyu başta Güneydoğu şehirleri olmak üzere, İstanbul ve diğer büyük şehirlerde iş yerleri tahrip edildi, otobüsler yakıldı, evler tarandı, insanların evleri ateşe verildi, asker-polis saldırıya uğradı.
Kobani'nin intikamını Türkiye'den, orada mağdur olmuş insanlara kalbini açanlardan alma düşüncesinin Kobani ile hiçbir ilgisi yok. Onların derdi başka. Yani, Kobani bahane. Bu gerilim üzerinden sokakları harekete geçirerek yeni bir muhalefet bloku üretmek ve hükümetle hesaplaşmak istiyorlar. Dertleri Türkiye ve hükümet, asla oradaki mağduriyetler değil.
Aslında orada ne yaşandığını da umursamıyorlar. Ölümleri, göçleri, şiddeti önemsemiyorlar. Bunların hiçbiri o bölgelere gidip yardım etmiyor. Tam aksine yardım faaliyetlerini sabote ediyor, yardım çalışmalarına katılanları hedef alıyor, yaralı taşıyan ambulansları taşlattırıyor, IŞİD'ci oldukları iddiasıyla insanların evlerini yaktırıyor.
Tezkere'ye hayır, diyorlar, sonra çıkıp silah istiyorlar, asker istiyorlar. Bu nasıl bir çelişki? Orada güvenli bölge oluşturalım, Kobani'yi saldırılardan koruyalım, diyenlere ateş püskürüyorlar, sonra 'Kobani'yi niye kurtarmıyorsun' diye ortalığı ateşe veriyorlar. Bu nasıl bir hastalık? Askere taş atan vekil, 'sizin devletiniz' diyen vekil, Türkiye PYD'lileri IŞİD'in elinden kurtarmıyor, diye kıyameti koparıyor, bu nasıl bir siyasi körlük!
Türkiye, iki uç arasında dengeli bir mevzidir, bir umuttur. Durduğu yer sağlamdır, böyle de devam etmelidir. Batılı ülkeler iki uç arasındaki çatışmayı beslerken onlara yönelmesi gereken öfkenin Türkiye'ye yöneltilmesi de bölge geneline yönelik müdahaleci senaryoların uzantılarıdır. Bu güçler, gelecekte yıllarca sürecek bir mezhep savaşının altyapısını oluşturuyor şu an. Projeyi kıracak tek güç de Türkiye'dir. Bu yüzden Türkiye'yi iki ateş arasına almaya, çözüm sürecini bitirerek etnik çatışmalarla yormaya çalışıyorlardemokrasi ve özgürlükler sınırsız değildir her seyin bir sınırı var

Bu olayların hesabını yüce türk milleti soracaktır devletin  nasıl şefkat eli varsa birde tunçeli var