20 Şubat 2015 Cuma

DOĞU AVRUPA DA ERMENİLER

Doğu Avrupa’da Ermeniler
Ermenilerin Doğu Avrupa'da, özellikle Rusya'da, yer yer çok ufak ama oldukça eski varlıkları oldu. Bu varlık bugün de etkili biçimde sürüyor. Rusya Meclisindeki ve Bulgaristan'ın Burgaz ve Stara Zagora İl Meclislerindeki bildiriler ile Polonya ve Litvanya Meclislerindeki kararların bir nedeni (kökleri geçmişte yatan) bu varlıktır. Bundan ötürü, bu yazıda komşu Bulgaristan'dan başlayıp öteki Balkan ve Doğu Avrupa ülkelerini dolaşarak sözü Rusya'ya getirip bağlamakta yarar var.
Kafkaslar'dan ve Bizans topraklarından sonra en eski Ermeni yerleşmeleri Doğu Avrupa'dadır. Ermenilerin ve yandaşlarının yayınları bu yerleşmeleri çoğu kez çok abartıyor ve bilinen kimi yöneticilerle başka yoldan ün yapmış kişileri, eşleri ya da daha uzak bağlarıyla bir yolunu bulup Ermeniliğe bağlıyorlar. Bu abartmalara karşın, söz konusu yerlerde (küçük de olsa) bir ölçüde Ermeni varlığı kuşku götürmez. Daha önemlisi, bu bağlantılar (Lâtin Amerika'da Türkiye'ye karşı neredeyse gözü kapalı biçimde bir yasa geçirmiş olan Arjantin ile ulusal meclislerine karar aldırtmış olan Uruguay ve Venezuela örneklerinde görüldüğü gibi) örgütlü ve parasal yönden zengin çevrelere dayanmaktadır.
Kafkasya ve dolaylarındaki Ermenileri ilk dağıtan Bizans yönetimiydi. Bu dağıtım amaçlı ve yöntemliydi. İmparator Moris (582-602) binlerce Ermeniyi Bulgaristan'da şimdiki Plovdiv'e (Filippopolis, Filibe) yerleştirdi. Kendileri çevredeki Hıristiyanlardan farklı olan Ermenilerin oradaki varlığıyla Balkanlar'ı, özellikle (Müslüman olmalarından önce) Bosnalıları etkileyen “Bogomil” akımı arasında bir bağlantı var. Hem bu nedenle, hem de ticaret sürtüşmeleri yüzünden, Ortodoks olan yerli halk Ermenilerin kimilerini evlerinde yakmış, kimilerini de zorla kendi mezheplerine sokmuşlardı. Önemli bir bölümü ise, zamanla Slavlaştı. Örneğin, Ermeni “Benliyan” Bulgar “Benliyanov” oldu.
Filibe'den başka Rusçuk, Şumen, Varna ve Burgaz'a da yerleştiler. Kuşkusuz, tüm bu yerlerde küçük birer azınlıktılar, ama örneğin Rusçuk Ermenileri İstanbul'la Avrupa kentleri arasındaki ticaretteki halkalardan biri olmaktan geri kalmadılar. Koşullar kötüleştikçe de, buradan Rusya'ya ve Amerika'ya göç ettiler. Ancak, Birinci Balkan Savaşında (1912) Türklere karşı silâh kullanan Ermeniler, üç yıl sonra Kafkasya'da da karşımıza çıkan (sözde general) Andranik'in komutası altındaydılar. Yazıldığına göre, Makedon çetelerine bomba yapımını da onlar öğretmiştir.
Bu Ermeni gazetesi Şubat 1945’de, yani Nazi Almanyasının koşulsuz tesliminden iki ay önce, er geç “Son Zafer”den (Endsieg) söz ediyor.
Bu Ermeni gazetesi Şubat 1945’de, yani Nazi Almanyasının koşulsuz tesliminden iki ay önce, er geç “Son Zafer”den (Endsieg) söz ediyor.
Ticarete eğilimli Ermenilerin bir bölümünün Moldavya'nın büyük kenti Yaş'a ve Kırım'da o zaman bir Cenova limanı ve alış-veriş durağı olan Caffa'ya uzanmalarının bir nedeni Ortodoksların baskısı ve kıyımıdır. Bu kez, Moldavya'da Stefanitsa Rareş'in kıyımıyla karşılaştılar. Moldavya'da 1572'de “Voyvoda” (yani en üst yönetici olan ve söylentiye göre birilerini kazığa oturtup kendi kan içen) kişinin Ermeni kökenli olup olmadığı tartışma götürür. Ermeni yandaşlarının (hunharlıklarının sözünü etmemeğe özen göstererek) Ermeniliğe bağladıkları bu kişinin böylesine bir budunsal bağlantısına Romen kaynaklarında rastlanmıyor. Her neyse, Türklere 1574'de yenik düşüp siyaset sahnesinden çekildi. Ama Bükreş'teki Ermeni kilisesi 1581'de kuruldu. Yirminci Yüzyılın başında beş sayılı bir azınlık olan Romanya Ermenileri 1945'den sonra 5.000'in altına düşmüştür. Ancak, gene Ermenilere yakın bir yazar (yaşlılığı geciktirme konusunda) yararı tartışmalı olan “gerovital” hapları ya da aşısını satışa ilk açan Dr. Ana Aslan'ın Ermeni kökenli bir Romen tıp araştırmacısı olduğunu ileri sürüyor.
Ermeniler Osmanlıların “Erdel” dediği ve Romanya, Macaristan ve Avusturya arasında birkaç kez el değiştirmiş olan Transilvanya'ya da kaymışlardı. Macar azınlığın çoğunlukta olduğu bu topraklar bugün Romen sınırları içindedir. Oradaki Ermenilerin bir bölümü yüz yıldır yerli Macar ya da Romenlerle evlenerek çoğunluk içinde erimiştir. Buna karşın, Viyana'da kurulan Ermeni Katolik manastırının tarihi 1811'e gider. Gene Avusturya'da bugünkü Ermenistan Cumhuriyeti'nde Eçmiadzin'e bağlı (ve İngiliz yetiştirmesi Dr. Mesrop Kirkoryan'ın uzun yıllar yönettiği) ayrı bir kilise de vardır.
Ermeni kümeleri daha doğuda Polonya'ya ve Ukrayna'ya da aktılar ve önce daha çok Lvov çevresine yerleştiler. Polonya Kralı Kazimir'in (1333-70) verdiği hakları daha sonrakiler ve (1683 ikinci Osmanlı Viyana kuşatmasında Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın önünde beliren) Üçüncü Jan Sobieski de yineledi. Ermeniler kuzeyde Baltık'ta Litvanya Büyük Dükü Vitovt'la birlikte Teuton Şövalyelerine karşı da savaştılar. Volga çevresinde (oraya Türkî bir boy olarak gelen, ama zamanla Hıristiyanlaşan ve Slavlaşan) Bolgarlar'ın (Bulgarların) yanlarına yerleştiler. Ancak, Lvov Ermenileriyle Ukrayna Ortodoksları ve Katolik Kilisesi arasında çatışmalar çıktı ve sonunda buralardaki Ermeniler ticaret ayrıcalıklarını yitirdiler, yerlerini daha çok o çevrenin Yahudileri aldı.
Polonya Ermenilerinin bir bölümü 1939 Nazi saldırısı sonrasında ya çevreye dağıldılar ya da bulundukları yerlere uyum sağladılar ve oralarda özümsendiler. Bunlar içinde Nazilerle işbirliği yapanlar, giderek Ermeni alayları kurarak faşist güce silâhla arka çıkanlar da bulunuyordu. Savaştan sonra, kimi Polonya üniversitelerinde Ermeni tarihine duyulan ilginin ve Polonya Meclisinden çıkan kararın ardında ilk Ermeni yerleşmelerinin günümüze gelen kuşakları vardır.
Ermeni-Rus ilişkileri de eskidir. Orta Çağ'ın İslâm devleti yıllarında önce Şam ve sonra Bağdat halifelerinin Rusya'nın güneyiyle sıkça ticaret ilişkileri vardı. Ermeni tüccarı büyüyen Rus pazarını göz ardı etmeyerek burada da bir pay aldı. Güneyde Kafkasya'daki varlıklarından başka, daha çok “beyaz kent” Moskova'nın içine yerleştiler. Merkezleri eski Cercinski Alanının yakınında ve yıllar sonra Bilimler Akademisine bağlanacak olan Doğu Çalışmaları Enstitüsünün yer aldığı “Armiyanskiy Pereulok” diye bilinen Ermeni Sokağındaydı. Ben bu enstitüde Ankara Üniversitesince görevlendirilerek iki yıl (1970-72) çalıştım. Bu yapı 1991den sonra Ermenistan Cumhuriyeti'nin Rusya Federasyonu'ndaki büyükelçiliği olmuştur.
Ermeni azınlıktan özellikle Türklere karşı yararlanmak isteyen Büyük (Deli) Petro 1724 tarihli “ukaze” denen buyruğuyla onlara ayrıcalıklar tanımış ve Rusya içinde korunmalarını sağlamıştır. Örneğin, sonradan çok varlıklı olan Ermeni kökenli Lazarev ailesi önce bir pamuklu ve ipek fabrikası kurmuş ve Napolyon'un Moskova'ya 1812'de saldırıp kentin yakılmasından sonra, biraz önce sözünü ettiğim araştırma enstitüsünü oluşturmuştur. Çarlık Rusyası Birinci Alexander'dan başlayarak Kafkasya'da yeni topraklar elde etmeğe yönelince, Ruslar Hıristiyan Ermenilerde Şiî Perslere ve gene Şiî Azeri Türklerine ve Sünnî Türklere karşı güvenilir bir azınlık desteği bulmuş oldular. Pers devleti önce Gülistan Antlaşmasıyla (1813) (Baku ve Karabağ dahil) birçok toprağını Rusya'ya bıraktı ve sonra da Türkmençay Antlaşmasıyla (1828) Rusya ile sınırı Aras Nehri boyunca çizdi. Nüfusunun büyük çoğunluğu Azeri olan Erivan Rusya'ya teslim edilince (şimdi Ermenistan başkenti olan) bu yörenin yurttaş bileşimi de Türk yerlileri öldürme ve kaçırtma, onların yerlerine Hıristiyan Ermeni göçmenleri yerleştirme sonucunda değiştirildi.
Çarlık ele geçirdiği bu Kafkas topraklarında güveneceği bir azınlık bulmuştu, ama (kendi içyapısının da bir gereği olarak) bu topraklarla temelde bir sömürü ilişkisi içindeydi. Ermeni soyluları bu ilişkiden memnundu. Örneğin, Loris-Melikov, Lazarev, Tergukasov ve Şelkovnikov gibi Ermeni kökenli generaller 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşında “Moskof” tarafına destek olmuş, bu arada birkaç Ermeni de Baku petrollerinden varlıklarına varlık katar duruma gelmişlerdi. Bunların başını dünyanın sayılı zenginlerinden (ve “Bay Yüzde Beş” takma adlı) İstanbul doğumlu (1865) Calouste Sarkis Gulbenkian çekiyordu. Ölümünden (1955, Lizbon) sonra Portekiz başkentinde açılan müzesinde ünlü tablolar, İznik çinileri ve İran halıları vardır.
Ancak, Rus toplumu içinde (en yukarı Ermeni tabakasının da yer aldığı) sömürü düzenine karşı önce kimi Rus aydınlarından tepkiler geldi. Bu tepkinin anlatımı ilginç, ama uzun olur. O günlerde “narodnik” (sözde “halkçı”) denen, ama bugünkü değerlendirmelerle “terörist” damgası vurulacak akımların kimi Ermeni gençleri üstünde de etkileri oldu. Ne var ki, birbirine koşut bu iki konunun içeriği zenginse de, bu bölümün sınırını gereği gibi çizip ona bağlı kalmak zorundayız.
Çar İkinci Alexander kendine devrimci diyen gençlerce öldürüldüğü (1881) sıralarda, kimi Ermeniler de onların etkisi altına girdiler. 1887'de Cenevre'de oluşturdukları “Hınçak” ya da 1890'da Tiflis'te kurdukları “Daşnak” partileri eylem yönünden gerçekte birer terör örgütüydüler. Ermenileri başında güvenilecek bir azınlık olarak görmüş olan Rus egemen sınıfı, işin içine öldürüm girişimleri, bombalamalar ve soygunlar girince, Ermeni okullarını kapatmağa ve kiliselerine el koymağa başladı. Papazlar karşı çıkınca, Çar'ın güvenlik güçleri Eçmiadzin'de bile arama yapıp kapısına kilidi astılar. 1905 Devrimiyle birlikte ulusalcılık rüzgârları güçlenince, birtakım Ermenilere de Sibirya yolu gözüktü.
Bu arada, Lenin'in partisine girenler de oldu. “Kamo” takma adlı Semyon Arşakoviç Ter Petrosyan (1882-1922) Stalin'in yönlendirmesiyle Tiflis ve Kutais'de banka soygunları yapan biriydi. Birkaç kez tutuklanmış, kaçmış ve dört yıl deli taklidi yapmıştı. 1917 Devriminden sonra güvenlik polisi Çeka'da görev aldı. Tiflis doğumlu Anastas Ivanoviç Mikoyan (1895-1978) bir din okuluna yazdırılmış, öğrenciliğinde burjuva liberal Kadet Partisine girmiş, 1915'de Bolşeviklere geçmişti. Partinin en yüksek Başkanlar Kurulunda (Presidyum) üye oldu ve Bakanlar Kurulu Birinci Başbakan Yardımcılığı yaptı, ama daha çok iç ve dış ticaret uzmanıydı. 1956'da Yirminci Parti Kongresi sırasında ve sonra Nikita Sergeyeviç Kruşçov'un Stalin'i (ölümünden üç yıl sonra) eleştiren tavrını (Suslov ve Kiriçenko ile birlikte) desteklemekle de sivrilmiştir.
Çarlık Rusyasının Ermenilerle barışmak zorunda kalışı Birinci Dünya Savaşı nedeniyledir. Son Çar İkinci Nikola Türklere karşı Rus zaferi sonucu için onlara bol keseden tutamayacağı umutlar vermiş, ama sınırın her iki yanındaki Ermenileri Rus silâhlı güçleriyle işbirliğine çağırmış ve ortak eylemler gerçekleşince de kutlama iletileri yollamıştı. Bilinmesi gerektiği gibi, silâh taşıyan Ermeniler, Türkler daha seferberlik hazırlıklarıyla uğraşırken, Doğu Anadolu'da Osmanlı sayılarına göre 122.000 ve İngiliz belgeliğine göre 120.000 kişi “boğazlamışlardı”. 1917 Devriminden hemen sonra Rus askerlerinin işgâl ettikleri Türk topraklarından çekilmelerinden sonra yerli Ermenilerin bir bölümü kıyımlarını sürdürdüler. Nisan 1915'de Van'ı (Rus desteğiyle) işgâlleri ve neden oldukları kanlı olaylar yer değiştirmelerinin başlıca nedenidir.
Bolşevik Devriminden sonra Kafkasya'da önce bağımsız Ermenistan kurulmuş, sonra geçici süreyle bir Transkafkasya Federasyonu oluşmuş, ancak Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan özerk cumhuriyetler olarak SSCB'ye katılmışlardı. Ne var ki, Ermenistan'da iktidar sık sık kanlı biçimde değişmiş, Daşnak ileri gelenleri yönetimi Bolşeviklere ilk başında hiç kurşun atmadan verdilerse de, 1921'de bir Ermeni ayaklanması olmuş, yerel Sovyet iktidardan düşürülmüş, ancak, Daşnak zaferi kısa sürmüş, ülkeye dönen Sovyet askeri Ermenistan topraklarında 2 Nisan 1921'de yeniden egemen olmuştu. Bu arada, Ermeniler aynı yörede yalnız Türkler, Azeriler, Gürcüler ve Ruslara karşı değil, sınıf düşmanları olarak birbirilerine karşı da savaştılar, bu uğurda öldürdüler ve öldüler.
Sovyet yönetimi Ermenistan için genelde yararlı oldu. Çamurlu sokaklar geniş alanlara dönerken, beş-yıllık tasarılar küçük ama dışarıya karşı “sergilik” görevi de yapan bu ülkeyi çağdaş uygarlığa ulaştırdı. 30.000 nüfuslu başkent Erivan bir milyonu aştı, anayasa her yetişkine zorunlu iş buldu, çocukları sabahtan akşama yuvalarda bakım gördü, tümü gıdayı ve ilâcı ucuza aldı ve çok düşük kiralı konutlarda oturdular. Ermenistan'ın Sovyet yönetimi çerçevesindeki kazançlarının ve birikimlerinin geniş bir değerlendirmesi ancak başka yazıların konusu olabilir.
Öte yandan, Sovyetler Birliği'nin 1991'de dağılmasından sonra, Ermeniler eski yönetimin sağladığı birtakım yararları ister istemez yitirdiler. Ama Ermenilerin Azerilere saldırabileceklerinin ilk işaretini de, aldığımız bilgilere göre, gene Ruslar verdi. Ermeni saldırısına ilişkin olarak Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulunun 1993'de aldığı dört karar vardır. 822 sayılı ve 30 Nisan 1993 tarihli karar Kelbacar'ın, 853 sayılı ve 29 Temmuz 1993 tarihli karar Agdam'ın ve 884 sayılı ve 12 Kasım 1993 tarihli karar da Zangelan ile Goradiz kentinin işgâlini kınamaktadır. 874 sayılı ve aynı yıl alınan dördüncü karar da Azerbaycan Cumhuriyeti'nin egemenliği ve toprak bütünlüğünün altını çizmekte ve uluslararası toplumun çok sayıda Azerinin yerlerinden edilmesinden ötürü ciddi endişeler içinde olduğunu açıklamaktadır. Dört karar da (Ermeni) işgâl güçlerinin çekilmelerini istemekte ve sorunun gündemde kalacağını belirtmektedir. Art arda gelen bu kararlar Ermeni saldırı ve işgâli konusunda hiçbir duraksama yaratmıyorsa da, uluslararası hukuka aykırı olan her iki olay bugün de sürmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder