9 Şubat 2015 Pazartesi

ERMENİ MESELESİ VE HAL-İ PÜR MELALİMİZ!

Muhammed Ali ÖZDURAK
Muhammed Ali ÖZDURAK
Yazıma başlamadan evvel, İzmit’in Kollar Köyünde balta ile katledilen Aliler ve Seyitlere, Erzincan’da ırzına geçilerek öldürülen Pakize Annemize, Sivas’ta çeteler tarafından yapılan katliamda boğazı kesilerek öldürülen Jandarma Mustafa’ya, Subatan’da, Lice’de, Siverek’te, Karacadağ’da, Şeytankaya’da, Iğdır’da, Kars’ta, Van’da, Bayburt’ta, Erzurum’da, Hocalı’da, Anadolu’nun her köşesinde ve Dünyanın dört bir tarafında hunharca katledilen diplomatlarımıza, gençliğimiz adına haddim olmadan özür dilemeyi kendime borç biliyorum. Aziz şehit ve şehidelerimiz, ruhunuz şad olsun. Ahiret yurdunda bizden şikâyetçi olmamanızı diledikten sonra, yazıma ne yazık ki büyük bir mahcubiyetle başlıyorum.
Ermeni Meselesi, ne yazık ki 1915 tehcirinden sonra bu milletin sırtında büyük bir yük ve kambur olarak günümüze kadar ulaşmıştır. Bu kamburun aslında bu güne kadar önem kaybetmeden, hatta her geçen gün daha fazla hararetlenerek gündeme gelmesi bile, başlı başına bir meseledir. Bu sebepler içinde kesinlikle en önemli üç etken;
  • Dış dünyanın, Ermeni meselesine (özellikle dini saiklerle önyargılı) bakışı,
  • Ermeni hükümet ve diasporasının çalışmaları
  • Sonuncu ve mahcubiyetimin sebebini oluşturan etken ise; Türkiye’nin olaya bakışı ve meselenin çözüme ulaşmaması hususundaki pasifliği.
Türkiye olarak elimizde birçok bilimsel delil, belge, kazı sonuçları ve canlı tanıklar olduğu halde, dünya kamuoyunda tatmin edici bir sonuca ulaşamamamızın nedenini hep merak etmişimdir. Bu belge ve deliller, olayı o denli gün yüzüne çıkarıyor ki ben, Ermeni meselesinin -”soykırım” olmadığı için bilinçaltımızda dahi yer etmemesi sebebiyle o kelimeyi çok kullanmamaya özen gösteriyorum- bu ülkede tartışmanın bile yanlış olduğunu düşünüyorum. Belgeler ışığında konuşursak, bizim Ermenilere soykırım yaptığımızdan ziyade, onların bize soykırım yapmış olduğu gayet açıktır. Peki dünya, özellikle de Avrupa kamuoyu, neden bu gerçeği yüzyıl geçtiği halde hala kabul etmiyor? Cevabı gayet net tabi ki; meseleye dinî saiklerle tarafgir bakıyorlar da ondan… Bu meseleyi yazımı kısa tutmak adına fazlaca irdelemeyeceğim. Ancak bir örnek vermek gerekirse yüzyıl önce meydana gelmiş bir meselenin sürekli ısıtılıp ısıtılıp tekrar gündeme gelmesi, buna karşılık daha dün meydana gelmiş Boşnak soykırımı ve Hocalı katliamının hafızalardan silinmek istenmesi, daha başka ne ile açıklanabilir.
Sebeplerden ikincisine gelirsek, Ermenilerin bu husustaki hararetli ve yoğun çalışmaları ziyadesiyle çarpıcıdır. İngiliz gizli propaganda bürosunun başında bulunan Lloyde George’nın talebiyle hazırlanan ve tarihi gerçeklikle uzaktan yakından alakası olmayan Mavi Kitap, Ermeniler tarafından ”soykırım iddialarını kanıtlayan tek ve temel kaynak” olarak gösterilmektedir. Ancak bu kitabı hazırlayanların aralarındaki mektuplarında dile getirdikleri gibi; kitap, zayıf ve ikinci el bilgilerle doludur. Ermeniler, bu zayıf delillerle dahi amaçlarına ulaşmış ve dünya kamuoyunu kandırmayı başarmışlardır. Aslına bakarsak yukarda bahsettiğim sebepler ile doğru orantılı olarak Avrupa kamuoyu, bu yalanlara inanmaya daha dünden razıdır. Ermenilerin hakkını vermek gerekir, zira olmamış bir soykırımın reklamı, ancak bu kadar iyi yapılabilir.
Mahcubiyetimin kaynaklandığı üçüncü sebep ise, yukarıda da belirttiğim üzere; ülkemiz adına söz sahibi kişilerin olaya bakışı ve meselenin çözüme ulaşmaması hususundaki pasifliğidir. Mahcubum çünkü bu mücadelenin bir kolunu oluşturan Ermeni meselesinin de batıl davayı güdenler ellerinden geleni arkalarına koymazken, hak davayı güdenler pasif kalmakta ve bu durumdan ders alamamaktadırlar. Bu konuya dair sadece bir örnek vereceğim; 1973 yılında dışişleri bakanımız adeta bir bomba patlatmış (!), soykırımı Osmanlı Devleti adına kabul etmiş, 1923’te kurulan yeni bir devlet olarak Türkiye’nin, güya gerçekleşen soykırımla alakası olmadığını söylemiştir. Olaya ancak bu kadar dar bir vizyondan bakılabilir. Herhalde bakanımız, bu söylediklerinin ülkemiz aleyhine birer delil olabileceğini kavrayamamıştır. Nitekim bu söylem sonrasında Ermeniler, seslerini biraz daha yükseltebilmişlerdir. Yakın tarihimizden (hepimizin hatırlayacağı) benzer başka örnekler vermek de mümkündür. Ayrıca günümüz gençliğinin de Ermeni meselesi hakkında pek fazla bir şey bilmediği, ya da farklı bir bakış açısıyla bu konuda yeterli bilginin kendilerine verilmediği, acı bir gerçek olarak karşımızdadır.
Tarihin toplumların geleceğini aydınlatan işlevini göz önünde bulundurursak, şu sonuçlara varabiliriz; gençlerimiz, Ermeni meselesini, Türk-Ermeni ilişkilerini çok iyi bir şekilde okuyup araştırarak değerlendirmeli ve böylece yukarıda zikrettiğim şehit ecdadımıza borcunu ödemelidir. Unutmamalıyız ki onlar, gelecek nesiller yani bizler için işkence gördüler ve şehit oldular.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz; Ermeni meselesinin tarihsel ve bilimsel bir yönde ele alınmasında, bu meselede haklı olan bizler için herhangi bir problem yoktur. Ancak Ermeni hükümetinin ve diasporasının, olayı bilimsel ve tarihi mecradan uzaklaştırarak siyasi bir malzeme olarak ele alması, meseleyi büyük bir çıkmaza sürüklüyor. Prof.Dr. Ümit Özdağ’ın da ifade ettiği gibi; Ermenilerin tüm bu yalan iddialarının arkasında, 1991 bağımsızlık bildirgesinden de açıkça görüldüğü gibi, Türkiye’den toprak koparma hayali vardır.
Mevcut Ermeni hükümet ve diasporasının hedefi; Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun da dile getirdiği gibi, meselenin ortak bir şekilde araştırılıp incelenmesinden ziyade, önce sözde soykırımın Türkler tarafından kabul edilmesini sağlamak yönündedir. Bu kadar somut delillerden sonra, ecdadımıza olan borcumuzu ödeyebilmek için; vatansever her genç ve toplumun her kesimi, şu an 99.yılı olan ve 100. yılına Ermeniler tarafından ciddi şekilde hazırlanılan Ermeni meselesini objektif bir bakış açısıyla araştırmalı ve bu mesele karşısında milletçe bir duruş sergilenmelidir. Bu hak davada, yukarda dile getirdiğim gibi toplumun her kesimi, artık elinden geleni yapmalıdır.
.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder