31 Mart 2015 Salı

Ermeni Sorunun Tarihsel Boyutu



I. Ermeni Sorunun Tarihsel Boyutu
Lozan'dan Günümüze Ermeni Sorunu
Ömer Engin LÜTEM *
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
 






Bu yazımızda Sevr Antlaşması’yla Osmanlı İmparatorluğu’ndan Ermenistan’a toprak verilmesi planlarının gerçekleşmediğine, ayrıca Ermenilerin toprak taleplerinin 1921 Moskova ve Kars ile 1923 Lozan Antlaşmalarıyla hukuken ortadan kalktığına değinecek, daha sonra sırasıyla, Lozan Antlaşması’ndan 2. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar olan dönemde Ermeniler ve Ermenistan’ın durumu, savaşın bitiminde Sovyetlerin Ermenistan’a toprak vermek amacıyla Türkiye’den toprak istemesinin Ermeni milliyetçiliğini canlandırması ve soykırım iddialarıyla beslenerek Türk diplomatlarını hedef alan Ermeni terörünün ortaya çıkması anlatılacaktır. Ermeni terörünün sona ermesinden sonra ise Ermeni sorununun siyasi alana kaydığı ve toprak ve tazminat taleplerine temel teşkil etmek üzere, soykırım iddialarının bazı ülkeler ve uluslararası kuruluşlarca resmen tanınması girişimlerinin başladığı ve bunların Türkiye’nin AB üyeliği süreciyle ivme kazandığı ele alınacaktır.

I. Birinci Dünya Savaşı’ndan Sonra Ermenistan’ın toprak talepleri 

Birinci Dünya Savaşı’nın ikinci yılında, 1915’te, Müttefik Ülkeler olan İngiltere, Fransa ve Rusya arasında Osmanlı İmparatorluğu’nun taksimi için görüşmeler başlamış, bu konuda taraflar 1916 yılında anlaşmaya varmışlar ve İtalya’da 1917 yılında onlara katılmıştır (Harita 1). Bu taksimde Ermenilere toprak verilmesi öngörülmemiştir. Ermenilerin istedikleri Doğu Anadolu toprakları Rusya’ya ayrılmıştır. Rusya’nın ise bu topraklar üzerinde bir Ermenistan kurmaya niyeti yoktu ve Ermeniler için en fazla özerklik öngörülüyordu.

Rusya’nın 1917 yılında savaştan çekilmesinden sonra Doğu Anadolu’nun bir bölümünün Ermenistan’a verilmesi gündeme gelmiştir. Ancak Ermenistan için bağımsızlık değil manda idaresi düşünülmüş ve ABD’nin bu mandayı üstleneceği hesabı yapılmıştı[1].

Savaştan sonra Paris’te Barış Konferansı’nda, 28 Şubat 1919 tarihinde, Osmanlı Ermenileri adına söz alan Boğos Nubar Paşa Kafkasya’daki Ermenistan ile Türkiye’de Ermenilerin yerleşik olduğu toprakların birleştirilmesini istemiştir. Türkiye’de Ermenilerin yerleşik olduğu toprakları ise Altı Vilayet (Osmanlıların Erzurum, Bitlis, Van, Diyarbekir, Harput ve Sivas Vilayetleri) Trabzon vilayetinin bir bölümü ve Kilikya ile Maraş sancağı olarak ifade etmiştir. Nubar Paşa’nın talepleri günümüz Türkiye’sinde, 24 ile tekabül etmektedir. Söz konusu iller şunlardır: Artvin, Kars, Rize, Trabzon, Giresun, Tokat, Sivas, İçel, Adana, Kahramanmaraş, Adıyaman, Malatya, Elazığ, Tunceli, Gümüşhane, Erzincan, Bayburt, Erzurum, Ağrı, Van, Diyarbakır, Batman, Siirt ve Muş). Bu talepler esas alınarak tarafımızdan çizilmiş bir harita eklidir (Harita 2). Boğos Nubar Paşa’nın istediği topraklar yaklaşık 390.000 kilometre kare yapmakta olup bu rakam günümüz Türkiyesi’nin yaklaşık yarısını oluşturmaktadır.

Bu geniş toprakların hiçbir yerinde Ermeniler çoğunlukta olmadığından Nubar Paşa’nın önerisi kabul edilmemiştir. Bu yerlerde milyonlarca Müslüman yaşıyordu. O itibarla empoze edilse bile bir Ermeni idaresinin uzun sürmesi olası değildi. Bu da büyük devletlerin devamlı olarak bu bölgelerde Ermenilere yardım etmesini gerektirecekti ki, kimse böyle bir yük altına girmek istemiyordu. Bunun yanında Nubar Paşa’nın unuttuğu veya bilmediği husus, istediği toprakların büyük bir kısmının yukarıda değindiğimiz 1916 anlaşması gereğince Fransızlara bırakılacağı idi.

İngiltere Başbakanı Lloyd George’un “Boğos’un peri masalları” diye nitelendirdiği[2] bu öneriler kabul edilmedi ancak hangi toprakların Ermenistan’a verileceği sorunu da çözülemedi. Müttefikler sonunda 10 Ağustos 1920 tarihinde imzalanan Sevr Antlaşmasına bir madde koyarak (madde 89) Ermenistan sınırlarının çizilmesini ABD Başkanı Wilson’a bıraktılar [3]. Başkan Wilson’un saptadığı sınırları gösteren Harita eklidir ( Harita 3 ) .

Ermenistan’a verilmek istenen Türk toprakları yaklaşık 120.000 km2’dir. Boğos Nubar Paşa’nın istediği toprakların % 30’u kadardır. Ancak burada da Ermeniler, savaştan önce olduğu gibi savaştan sonra da, azınlıktadır. Bu topraklarda günümüz Türkiye’sinin Van, Ağrı, Kars, Artvin, Erzurum, Bingöl, Muş, Bitlis, Siirt, Erzincan, Sivas’ın bir bölümü, Gümüşhane, Bayburt, Trabzon ve Rize bulunmaktadır.

Büyük bir kısmı Türk kuvvetlerin elinde bulunan bu topraklar nasıl Ermenilere verilecekti? Normal koşullarda Osmanlı İmparatorluğu’yla savaşan ve halen de bölgede bulunan Fransa ve İngiltere’nin bu toprakların Ermeniler tarafından işgal edilmesine yardım etmeleri beklenirdi. Oysa bu iki ülke de savaştan hemen sonra askerlerinin büyük bir bölümünü terhis etmiş olduklarından buraya gönderecek kuvvetleri yoktu. Bu durumda Wilson’un çizdiği sınırların ele geçirilmesi Ermeni güçlerine kalıyordu. Ne var ki daha ziyade çete niteliğinde olan bu güçlerin sayısı az da olsa nizami ordu düzenine sahip Türk kuvvetlerini yenmesi mümkün değildi. 1920 Eylül ayı sonunda başlayan çarpışmalar iki ay kadar sürdü ve Ermeniler her yerde yenildiler. 3 Aralık’ta Ermenistan’ın Gümrü şehrinde imzalanan bir antlaşma ile Ermenistan, Sevr ile verilmek istenen toprakların hepsini kaybetti. İki ülke arasında bugünkü sınır kabul edildi. Ermenistan ayrıca Sevr’in geçersizliğini de kabul etti.

Aynı günlerde Ermenistan Sovyetler Birliği’ne katılmak durumunda kaldığından Gümrü Antlaşması onaylanmadı ve yürürlüğe giremedi. Dört ay sonra artık bu toprakların sahibi durumuna gelmiş olan Sovyetler Birliği’yle Mart 1921’de Moskova’da yapılan bir antlaşma ile iki ülke arasında bugünkü sınırlar kabul edildi; diğer bir deyimle sınırlar bakımından Gümrü Antlaşması hükümleri teyit edildi. Sovyetlerin federal yapısının bir gün başka yorumlara yol açabileceği endişesiyle Ankara Hükümeti doğu sınırlarının Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan Sovyet idareleri tarafından da kabul edilmesini istedi; bu da 13 Ekim 1921 tarihli Kars Antlaşması’yla sağlandı [4].

Kars Anlaşması halen yürürlüktedir, o nedenle de Ermenistan’ın hukuken Türkiye’den toprak talep etme hakkı bulunmamaktadır.

II. Lozan’dan 2. Dünya Savaşı Sonuna Kadar Olan Dönemde Ermeniler

Lozan Antlaşması’nın müzakeresi sırasında İngiltere Ermeni sorununu açmak istediyse de Türk Heyeti buna izin vermedi. Ermenistan ile olan sınırlar hem Moskova hem de Kars Antlaşmalarıyla saptanmış olduğundan artık ortada sınır sorunu yoktu. Türkiye’de kalan Ermeniler ise Lozan’ın azınlıklıklarla ilgili hükümlerinden yararlanacaklardı. Sonuçta Lozan Antlaşması metninde ne Ermenistan ne de Ermeni sözcükleri yer aldı ve Ermeni sorunu da böylelikle hukuken son buldu[5].

Lozan ile başlayan yeni dönemde Ermeni sorununun siyasi yönden de ortadan kalktığını görüyoruz. Gerçekten de, “tehcir“ olarak adlandırılan Ermeni sevk ve iskânının, diğer bir deyimle başka bir yere gönderilip orada yerleştirilmelerinin sonucu olarak Ermeniler bir çok ülkeye dağılmıştı. Türkiye’den toprak talebinde bulunan Ermenistan da, bağımsız bir ülke olarak, ortadan kalkmıştı. Son olarak, Ermeni sorununun ortaya çıkmasının sorumlusu olan başta Rusya ve İngiltere ile Fransa ve Almanya gibi büyük devletler de, Lozan’da yeni ve güçlü bir Türk devleti kurulmasından sonra Ermenilerle ilgilenmiyorlardı.

Lozan’dan sonra geçen yaklaşık yirmi yıl içinde Ermenilerden çok az, Ermenistan’dan ise hemen hiç bahsedilmemiştir. Diaspora Ermenileri gittikleri ülkelere alışmak ve yerleşmek kaygısı içinde siyasi faaliyetlere nispeten az yer vermişler, ancak zaman zaman Türkiye aleyhinde çalışmışlardır. Bunun en iyi örneğini ABD’nin yeni Türk Devleti ile 6 Ağustos 1923 tarihinde Lozan’da imzaladığı Dostluk ve Ticaret Antlaşması’nın, Ermenilerin etkisi altında Kongre tarafından onaylanmaması ve bunun sonucu olarak da Amerikan Hükümeti’nin Türkiye ile diplomatik ilişki kuramamasıdır. Bu sorun Lozan’da beş yıl sonra, 1927’de çözümlenebilmiştir[6].

Ermenistan ise Sovyet Cumhuriyeti olduktan sonra dünya siyaset sahnesinden tamamen kaybolmuş, ülke şiddetli bir şekilde kolektifleştirmeye tabi tutularak Komünistler dışındaki tüm siyasi güçler ve özellikle Taşnaklar tasfiye edilmiş ve kısa süre içinde, tüm Sovyet toprakları için olduğu gibi, dünya ile teması kesilmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder