31 Mart 2015 Salı

Ermeni terörizmi dönemi (1973-1986)

Ermeni terörizmi dönemi (1973-1986) 

Ermeni milliyetçiliği 1965 yılından itibaren önemli bir canlanma yaşamışsa da artık ana amaç olarak benimsenen 1915 tehcirinin aslında bir soykırım olduğu görüşünün kamuoyuna benimsetilmesinde o yıllarda fazla bir mesafe alınamamış, elli-altmış yıl önce vuku bulmuş olaylar genelde bir ilgisizlikle karşılanmıştı. 1973 yılında Los Angeles’te yaşlı ve yarı meczup bir Ermeni Türk Başkonsolosu Mehmet Baydar ile Yardımcısı Bahadır Demir’i katletmiştir. Katilin kurbanlarıyla hiçbir sorunu olmaması ve onları sadece, sözde Ermeni soykırımından “sorumlu” bir devletin temsilcileri olduğu için öldürmüş bulunması ilgi uyandırmış ve Amerikan basını, olayın evveliyatını hakkında bilgi vermek için, soykırımı iddialarından uzun bahsetmiştir. Bu olay Ermeni militanlarında “davalarını” duyurmak için Türk diplomatlarını katletmek yolunun denenmesi fikrini doğurmuştur. 

1974 Kıbrıs Barış Harekatı Ermeni militanlarının Türk diplomatlarını katletmek fikrinin yaşama geçirilmesi için uygun ortamı yaratmıştır.

Kıbrıs Barış Harekatı gerek Yunanistan’da gerek Kıbrıs’ta büyük bir moral çöküşüne neden olmuştur. Bu harekat Türkiye’nin Yunanistan’a galip gelmesi gibi algılanmış ve ayrıca Türkiye’nin, gerektiğinde, Güney Kıbrıs ile Ege Adalarını ve Batı Trakya’yı da ele geçirebileceği endişesini yaratmıştır. Diğer yandan ne Yunanistan’ın ne de Güney Kıbrıs’ın Türkiye’ye karşı koyacak güce sahip olmaması bu endişeleri daha da arttırmıştır. Bu psikolojik durum iki ülkenin de Türkiye’ye karşı, adını söylemeden, bir tür savaş içine girmelerine neden olmuştur. Ancak bu savaş cephede olmayacak, sıcak çatışma hariç, her alanda Türkiye’ye zarar verilmeye çalışılacaktır. O dönemde Türkiye’nin Kıbrıs harekatı nedeniyle çok eleştirilmesi, Türkiye’nin hukuken bu müdahalede bulunma hakkı olduğu göz ardı edilip bağımsız bir devlete saldırı yapıldığının esas alınması ve ABD’nin de Kıbrıs harekatı nedeniyle Türkiye’ye silah ambargosu koymuş olması Yunanistan’ın bu yeni politikayı uygulamasını kolaylaştırmıştır.

Yunanistan Türkiye’ye karşı yürüttüğü bu mücadelede kendisine üç müttefik bulmuştur: Suriye, Kürtler ve Ermeniler.

ASALA ve PKK Kıbrıs barış harekatından bir yıl sonra 1975’te kurulmuşlar ve Yunanistan’ın ve Suriye’nin desteğini sağlamışlardır. 

Türkiye’ye karşı savaşmak üzere kurulan ilk Ermeni terör örgütü ASALA’dır (ASALA: Armenian Secret Army for the Liberation of Armenia; Ermenistan’ın Kurtuluşu İçin Ermeni Gizli Ordusu) ASALA Lübnan’da George Habbas grubu tarafından eğitilmiş, Abu Nidal Grubu ve FKÖ tarafından da desteklenmiştir. Abu Nidal grubu siyasi faaliyetten ziyade terör eylemleri yapmaktadır. FKÖ’nün ise siyasi yönü güçlüdür. FKÖ 1980’lerin başında tamamen siyasi alana yönelmiş ve ASALA’ ya verdiği desteği çekmiştir. 

Bu konuda 1970’li yıllarda Lübnan’daki durumun terör örgütlerinin buraya yerleşmesine ve gelişmesine çok uygun olduğunu belirtelim. Filistinliler, İsrail’in baskısı üzerine, Ürdün’den çıkmak mecburiyetinde kalınca Lübnan’a yerleşmişlerdi. Lübnan Devleti’nin bir millet değil dini gruplar tarafından kurulmuş olması, bir yandan İsrail baskısının diğer yandan ülkedeki Filistinlilerin yarattığı sorunların üstesinden gelinmesini önlemiş kısa sürede asayiş bozulmuş, ülkede “kurtarılmış bölgeler” kurulmuş ve dini gruplar arasında çatışmalar başlamıştı.

Lübnan’daki bu otorite boşluğu terör örgütlerinin burada kolayca faaliyette bulunmalarına imkan sağlamıştır. Lübnan’daki 200.000 kadar Ermeni’nin varlığı da ASALA ve diğer Ermeni terör örgütlerine lehine olmuştur. ASALA örgütü aşırı sol eğilimlidir. Bu yapısı itibariyle de geleneksel Ermeni Partilerinden Hınçaklara yakındır.

İkinci Ermeni Terör örgütü JCAG’dır. (Justice Commandos for Armenian Genocide; Ermeni Soykırımı için Adalet Komandoları) Bu örgüt 1975 yılında Beyrut’ta Taşnaklar tarafından kurulmuştur. Ancak Adalet Komandoları, ASALA gibi Marksist-Leninist olmayıp milliyetçidir. Yabancı devletlerden değil sadece Ermeni diasporasından destek aldığını iddia eder ve Türkiye ve Türkler dışındaki hedeflere saldırmamakla övünür. 

Bu iki örgütten en fazla bahsedileni ASALA’dır. Ancak Adalet Komandoları en az ASALA kadar zararlı olmuştur. Nitekim Türk diplomatlarına yapılan saldırıların %52’si Adalet Komandolarının faaliyetidir. Bombalama olaylarının %45’i de Adalet Komandoları gerçekleştirmiştir. Adalet Komandoları 1983’te faaliyetlerine son vermişlerdir. Bunun nedeni Taşnak Partisinin gerek ABD gerek Avrupa’da gördüğü büyük baskıdır.

Ermeni Terör örgütleri bunlardan ibaret değildir. Adalet Komandoları faaliyetlerini tatil etmiş olsa da o tarihlerde kurulan ARA (Armenian Revolutionary Army; Ermeni İhtilalci Ordusu’nun ) aslında Adalet Komandolarının devamı olduğu düşünülmüştür. Ayrıca 3 Ekim örgütü, 9 haziran Örgütü, Orly Grubu ,Fransız Eylül Örgütü, Yeni Ermeni Direniş Örgütü gibi bazı diğer terör kuruluşları varsa da bunların etkisi sınırlı kalmıştır. Bunlardan bazılarının ASALA veya Adalet Komandoları tarafından, güvenlik makamlarını şaşırtmak üzere kurulmuş olması muhtemeldir. Bunlardan ASALA-RM ASALA’nın parçalanmasından sonra kurulmuş olduğu için önemlidir.

Ermeni terör örgütleri 1975’te başlayan ve 1986’da sona eren eylemleri sırasında, 32’si Türk diplomatı, görevlisi ve aile ferdi olmak üzere toplam 70 kişinin ölümüne, 524 kişinin yaralanmasına neden olmuşlar, 105 kişiyi rehin almışlar ve 208 bombalama eylemi gerçekleştirmişlerdir [19].

Ermeni terörüne destek vermemekle beraber bu hareketlere bir tür sempatiyle bakan ülkeler de olmuştur. 

1981 yılında Sosyalistlerin iktidara gelmesinden sonra Fransa’nın Ermeni talep ve girişimlerine karşı daha anlayışlı bir tutum içine girdiği görülmüştür. Ancak Fransa, Ermeni terörü kendi topraklarına yayılmaya başlayınca buna karşı durmuş ancak terörü teşvik eden Ermeni siyasi faaliyetine engel olmamıştır. Aksine Fransız medyası o yıllarda soykırım iddialarını ön plana çıkaran yayınlar yapmıştır.

Sovyetler Birliği NATO’nun güney kanadını zayıflatacağı düşüncesiyle Ermeni terörüne sempati ile bakmış, Türkiye’ye uygulanan Amerikan silah ambargosunun sona ermesiyle beraber Türkiye’nin Orta Avrupa’ya kısa menzilli nükleer silahlar konuşlandırmasında Amerikan tezlerini desteklemesi de bu sempatiyi daha da arttırmıştır.

İran, Ermenilerin talep ve eylemlerini açıkça desteklememekle beraber, ülkesindeki Ermenilerin Tahran’daki Türkiye Büyükelçiliğine saldırmaların önlemekte isteksiz davranmakla Humeyni rejiminin laik Türkiye’yi zora sokmak için hiçbir fırsatı kaçırmadığını göstermiştir. 

Ermeni terörü döneminde ilginç olan nokta, Batı dünyasında herkes, ilke olarak teröre karşı iken, Ermeni terörünün, tasvip edilmemekle beraber, kınanmamasıdır. Bu, Osmanlılar zamanında ABD, Fransa, İngiltere gibi büyük devletlerin Ermenilerin hamisi durumunda olmalarından ve bu nedenle de bu ülkeler kamu oylarında Ermenilere karşı bir sempati bulunmasından, bu sempatinin Ermenilerin Hıristiyan olmasıyla daha güçlenmesinden ve son olarak da Ermeni propagandası sayesinde Ermenilerin soykırıma uğramış olduğuna dair bir kanıya sahip olunmasından ileri gelmektedir. Bu nedenlerle Ermenilere bir tür hoşgörü ile bakılırken masum insanların katline, sırf Türk oldukları için, kayıtsız kalınmıştır. Bu çelişkili tutum Batı dünyasında ciddi bir etik değerlendirme sorunu mevcut olduğunu göstermektedir. 

Ermeni terörü 1986 yılı sonunda durmuştur. Bunu başlıca nedeni teröristlerin Türk olmayanlara da zarar veren eylemlere girişmeleridir. Bu eylemlerin en büyüğü Paris’te Orly Hava Meydanında 15 Temmuz 1983 tarihinde gerçekleştirmiştir. Hava Meydanında Türk hava Yolları gişesinin önüne bırakılan bir bavulun infilak etmesi sonucunda 8 kişi ölmüş 60 çıvarında da yaralanan olmuştur. Ölenlerden sadece ikisi Türk’tür. Bu olay Ermeniler lehine olan havayı değiştirmiş, Ermeni çevrelerinde ciddi tartışmalara ve özellikle ASALA’da bölünmelere neden olmuş ve Ermeni terörizminin sona eriş sürecini başlatmıştır. Diğer yandan bu olaydan sonra başta Fransa olmak üzere çeşitli ülkelerde güvenlik makamlarının Ermeni militanları daha yakın takibe aldığı ve Ermeni teröristlerin mahkemelerinde de salt adalete daha fazla dikkat edildiği görülmüştür[20]. 

Ermeni terörizminin sona ermesinin ikinci nedeni Fransa dahil bazı ülkelerde resmi makamların terörist metotları kabul etmeyeceklerini açıkça ifade etmeleridir[21]. Bu özellikle terörizmi finanse edenler için caydırıcı olmuştur. 

Üçüncü neden Türk devletinin yurt dışında görev yapan memurlarını daha iyi korumaya başlamasıdır.

Dördüncü ve son neden Ermeni terörizmin, Ermenilerin 1915 yılında Türkler tarafından soykırıma uğratıldığının dünya kamuoyuna duyurulması şeklinde özetlenebilecek olan amacına ulaşmış bulunmasıdır.

VI.Ermeni Sorunun Siyasallaşması (1987... )

Terör eylemleri durduktan sonra diaspora Ermenilerinin siyasi faaliyetlere yöneldikleri görülmektedir. Bu faaliyetlerin amacı Ermenilerin soykırıma uğramış oldukları iddiasını dünya çapında mümkün olduğu kadar fazla duyurmak ve bazı ülke parlamentolarının “soykırımı” tanıyan kararlar almasını sağlamaya çalışmak olarak özetlenebilir. 

Diğer yandan Ermeni diasporası 1991 yılında Ermenistan’ın kurulmasından sonra bu devletin çıkarlarını korumak için ve mali yardım sağlamak için seferber olmuştur. 

Diaspora Ermenilerinin 1915 tehcirini bir soykırım olarak kabul ettirme gayretleri ikiye ayrılmaktadır: Kamuoyunu etkilemeye yönelik faaliyetler ve siyasal faaliyetler.

A. Kamuoyunu etkilemeye yönelik faaliyetler


Ermeni terörü sayesinde Batılı ülkelerin kamuoyunda Ermenilerin Türkler tarafından bir soykırıma uğratıldıkları hakkında bir kanı yerleşmiş olmakla beraber, kamuoyu belliğinin zayıf olması Ermenileri soykırım iddialarını devamlı olarak tekrarlamaya götürmüştür. 

Ermenilerin soykırıma uğramış olduğunu kanıtlamak için, özellikle son 25 yılda, bir çok kitap yazılmış bulunmaktadır. Bunlar genelde bilimsel görünüştedir. Vaktiyle bu konuda, bir iki istisna dışında, Ermeniler eser verirken son yıllarda Ermeni kökenli olmayanların da yazmaya başladıkları gözlemlenmektedir. Ayrıca bazı Türk yazarlar da Ermeni görüşlerini benimseyen kitaplar yayınlamışlardır. Bazı Türk bilim adamları Ermeni sorunu konusunda hiç kitap veya uzun makale yazmadan da Ermeni görüşlerini desteklemişlerdir. 

Kitaplara paralel olarak bilimsel dergilerde çok sayıda makale yayınlanmış ve yayınlamaya devam etmektedir. Ayrıca “soykırım” hakkında gazete ve günlük dergilerde yazılar yayınlanmasına özellikle önem verilmektedir

Diğer yandan, hedef olarak seçilen bazı ülkelerde ”soykırım” konusunda bir çok konferans, panel vb toplantılar düzenlenmektedir.

Soykırım konusu edebiyat alınanda da, romanlarda, şiir kitaplarında ve piyeslerde işlenmektedir. Bu konuda yazanların hemen hepsi Ermeni kökenlidir. 

Filmlere gelince çok sayıda “belgesel” film mevcut olup bunlar, genellikle Nisan ayında, başta ABD, Fransa ve Lübnan olmak üzere bir çok ülke televizyonunda gösterilmektedir. 1915 yılına dair görsel malzeme çok az olduğundan bu filmlerde kullanılanların bir kısmının uydurma, bir kısmı ise gerçekliği tartışmalıdır. Görsel malzeme hakkındaki bu hususlar yine her yıl Nisan ayında açılan “soykırım” sergileri için de geçerlidir.

Konulu filmlerden büyük bütçeli olan ikisi özellikle dikkat çekmektedir. Bunlar Ermeni asıllı Fransız Yönetmen Henri Verneuil (Aşot Malakyan) tarafından 1991 yılında çevrilen Mayrig (Anne) filmi ile Ermeni asıllı Kanadalı Yönetmen Atom Egoyan’ın 2002‘de gösterime giren Ararat (Ağrı Dağı) filmidir. Mayrig, sözde soykırıma temas etmekle birlikte, esas konusu tehcir sonrasında Fransa’ya göçmüş bir ailenin yaşam mücadelesidir. Ararat ise, karma karışık bir senaryo içinde, bir takım vahşet sahneleriyle, sadece sözde soykırımı ele almaktadır. Mayrig’ın göreceli başarısına karşın Ararat’ın Ermeniler dışında ilgi gördüğünü söylemek mümkün değildir[22]. 

Ermenilerin bu faaliyetler için yaptıkları harcamaların kaynağı bağışlardır. Soykırım iddialarının tetiklediği milliyetçilik Ermeniler arasında esasen yaygın olan bağış geleneğini daha da güçlendirmiştir. Günümüzde varlıklı Ermeniler için bağışta bulunmak bir milli görev addedilmektedir.

Kamuoyunu etkilemeye yönelik faaliyetler ile aşağıda açıklayacağımız siyasi faaliyetler için ne kadar harcama yapılmaktadır? Ermeni kaynakları bu konuda bilgi vermemektedir. Ancak, kesin sonuçlara varılamasa da, bir tahmin yapmak mümkündür. Bir yazar[23] Ermenilerin ABD Kongre üyelerini etkileyebilmek için yılda 14 milyon dolar sarf ettiklerini yazmıştır. Bir diğer kaynak Ararat filminin maliyetinin 15 milyon dolardan fazla olduğunu belirtmiştir[24]. Bunlara yukarıda değindiğimiz bilimsel kitaplar, makaleler, romanlar, şiirler, piyesler, filmler, sergiler ve çeşitli toplantılar da eklenirse ve bu tür faaliyetlerin sadece ABD’de değil Fransa, Kanada, Avustralya ve Lübnan başta olmak üzere diğer bazı ülkelerde de yapıldığı düşünülürse, bulunabilecek rakamın yılda herhalde yüz milyon dolardan daha az olamayacağı sonucuna varılmaktadır.

Söz konusu faaliyetlerin yapılması için Ermeni çevrelerinden büyük talep vardır. Bu faaliyetlerin üretilmesinin gerekmesi, bu üretimin yukarıda değindiğimiz büyük mali boyutları olması ve bu üretimden gelir sağlayan çok denebilecek sayıda kişi bulunması beraberce ele alındığında ortada bir “Ermeni Soykırım Endüstrisi” bulunduğunu ifade etmek abartma olmayacaktır. Diğer yandan bu endüstrinin bir çok kişiye gelir sağlaması soykırım iddialarının ısrarla ileri sürülmesinin, ikincil de olsa, sebeplerinden birini oluşturmaktadır. 

B. Siyasal Faaliyetler
Diaspora Ermenilerinin siyasi faaliyetlerinin büyük bir kısmını, bazı ülke parlamentolarının ve uluslararası kuruluşların soykırım iddialarını destekleyecek kararlar almasına çalışmak oluşturmaktadır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder