31 Mart 2015 Salı

ABD ve Ermeni Sorunu/ Avrupa Parlamentosu Kararları /

ABD ve Ermeni Sorunu 

Ermeni soykırım iddialarını kabul etmiş devletler arasında sayılmamasına rağmen ABD’nin bu konuda özel bir yeri vardır. Protestan misyonerlerin Anadolu’daki faaliyeti nedeniyle ABD’nin Ermenilerle ilgisi ve ilişkisi çok eskidir. Amerikan Senatosunun Ermeniler lehindeki ilk kararının tarih 1894’tür. Tehcirden sonra Amerikalıların Ermenilere ilgisi daha da artmıştır. Halen ABD’deki Ermeni azınlığı bir milyon civarında olup Ermenilerin ülkeye iyi uyum sağlamış oldukları görülmektedir. Kaliforniya, Massachusetts ve New Jersey gibi eyaletlerde de ciddi oy potansiyeline sahiptirler.

Ermeni terörizmi başladıktan sonra Ermeniler Amerikan Kongresinden sözde Ermeni soykırımının tanınması için bir karar çıkartmaya uğraşmışlardır. Amerikan Kongresi 1975 ve 1984 yıllarının 24 Nisan gününü “İnsanın insana insanlık dışı davranışlarını anma günü” ilan etmiştir. Bu kararların metinlerinde Ermenilerin 1915 yılında soykırıma uğradığı belirtilmektedir. 1984 kararında ise bu soykırımın Türkiye tarafından yapıldığı öne sürülmektedir. Ne var ki bu kararlar 1975 ve 1984 yıllarıyla sınırlı kaldığı için Ermenileri memnun etmemiştir. 1996 yılında Amerikan Temsilciler Meclisi Ekonomik Yardım Fonundan Türkiye’ye 22 milyon dolar verilmesi hakkındaki bir kararın içine sözde Ermeni soykırımını da sokuşturarak Türkiye’nin bu yardımı alabilmesini “1915-1923 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu tarafından Ermeni halkına yapılan Mezalim”i tanımasına ve “Ermeni soykırımı kurbanlarının anısını onurlandırmak için uygun önlemler” almasına bağlamıştır. Ancak Türkiye bu koşullar altında yardımı istememesi kararı sonuçsuz bırakmıştır.

Ermenilerin bir diğer propaganda girişimleri de her yıl 24 Nisan münasebetiyle ABD Başkanından bir mesaj yayınlamalarını istemek olmuştur. İlk mesaj, Kaliforniya’da valilik yapmış olması nedeniyle Ermenilerle yakın teması olan Başkan Ronald Reagan tarafından 1981 yılında yayınlanmış ancak bu mesaj Ermenilere temas etmekle beraber temelde Yahudi Holokostunu konu almıştır. Diğer yandan Başkan Reagan 1988’e kadar görevde kalmasına rağmen başka mesaj yayınlanmıştır. Onu izleyen Başkan George Bush ise dört yıllık görev süresinde bir kez, 1990 yılında mesaj yayınlamıştır. Başkan Bill Clinton ise sekiz yıl içinde, 1994’ten itibaren her yıl olmak üzere, altı mesaj yayınlamıştır. Başkan George W. Bush ise artık gelenek haline geldiği görülen bu mesajlara her yıl devam etmiştir [43].

2000 yılında, Ermeni iddialarının hemen tümünü içeren bir karar tasarısının Komisyonlardan geçerek Temsilciler Meclisi genel kuruluna gelmesi Türkiye’ye dikkatle izlenen ve itiraz edilen bir olay olmuştur. Tasarının kabulüne kesin gözüyle bakılırken Başkan Bill Clinton Temsilciler Meclisi Başkanı Dennis Hastert’e 19 Ekim 2000 tarihinde bir mektup göndererek ABD’nin bu bölgede önemli çıkarları bulunduğunu, söz konusu tasarının bu sırada ele alınmasının bu çıkarları olumsuz yönde etkileyeceğini, Ermenistan ile Türkiye arasındaki ilişkilerin iyileştirme çabalarını engelleyeceğini bildirmiş ve tasarının ele alınmamasını istemiştir. Temsilciler Meclis Başkanı buna dayanarak tasarıyı gündemden çıkartmıştır.

11 Eylül 2001’de New York’ta yapılan terörist saldırı ve 2003 yılında da Irak’a bir askeri müdahale yapılması Türkiye’nin, esasen var olan stratejik önemini dolayısıyla ABD’nin çeşitli alanlarda Türkiye’nin işbirliğine olan ihtiyacını arttırmış ve o nispette de Amerikan Kongresinden Ermenilerin istekleri doğrultusunda bir karar çıkması olasılığını azaltmıştır. Nitekim bu tarihten sonra Ermenilerin bir süre doğrudan sözde soykırımını konu alan bir kararı hedeflemedikleri buna karşın Yahudi Holokostunu ile ilgili bir kararda isimlerini geçiremeye çalıştıkları görülmüştür.

ABD’nin Irak operasyonu için Türkiye’nin geçiş izni vermemesi ile iki ülke arasında bir süre yaşanan soğukluk döneminde Ermenilerin yeniden bir karar tasarısı sunmaları beklenmişse de bu husustaki girişimler sözde soykırımın 90 yılı anma tören ve faaliyetlerinden sonra 2005 yılı yaz aylarında vuku bulmuş ve “soykırım” konusunda Temsilciler Meclisine iki tasarı sunulmuştur.

Bunlardan H. Con. Res. 195 numarasını taşıyan tasarı 2000 yılı tasarısının aynıdır. Giriş bölümünde akla gelen tüm Ermeni iddialarını sıraladıktan sonra işlem bölümünde, özetle, Kongrenin her yıl Ermeni “soykırımını” anması, Başkanın , Amerikan halkı adına her yıl Ermeni “soykırımını” anması, Türk Hükümetinin, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ermeni “soykırımı” konusundaki suçunu kabul etmesi, böyle yaptığı taktirde Türkiye’nin AB üyeliğinin desteklenmesi, ayrıca “adil bir çözüm için” Tür hükümetinin Ermenistan ve Ermeni halkıyla bir yakınlaşma başlatması istenmektedir.

H. Res. 316 sayıyı taşıyan diğer bir karar tasarısında ise, yine Ermeni iddiaları olduğu gibi sıralanıp kabul edildikten sonra Amerikan dış siyasetinin Ermeni soykırıma ait sorunları yansıtması ve ABD Başkanın her yıl 24 Nisan’da yayınladığı mesajda soykırımı deyimini kullanması istenmektedir.

Her iki tasarı da komisyonlardan geçtikten sonra Temsilciler Meclisine gönderilmiştir. Genel kanı ABD Başkanın bir müdahalesi olmadığı taktirde bu tasarıların kabul edileceği merkezindedir.

ABD Temsilciler Meclisindeki Ermeni Çıkarlarını Koruma Grubu (Armenian Caucus) tarafından sunulan H.R.3103 sayılı bir diğer tasarıda Türkiye’nin Ermenistan’a uyguladığı ambargoyu kaldırması için ABD tarafından atılan adımlar ve yapılan planlar hakkında ABD dışişleri bakanın her yıl Kongreye bir rapor sunması istenmektedir.

Aynı Grubun H.R.3361 sayı ile Temsilciler Meclisine sunduğu bir başka tasarı, Kars ile Gürcistan’ın Ahalkelek şehri arasında yapılması öngörülen demiryolu hattı için ABD’nin yardım sağlamamasına dairdir.

Görüldüğü üzere, bu tasarılar soykırım iddialarının kabulü, Türkiye’nin Ermenistan sınırını açması ve Kars–Ahalkelek demiryolunun yapılmaması şeklinde özetlenebilecek olan Ermeni taleplerini Amerikan Kongresine kabul ettirmek amacını gütmektedir.

ABD için değinilmesi gereken bir diğer konu da çok sayıda eyaletin sözde Ermeni soykırımını tanıyan kararlar almış olmasıdır[44]. ABD’de eyalet meclislerinin, valilerin ve belediye başkanlarının seçmenlerinin önem verdikleri konularda beyanlarda bulunmaları veya mesajlar yayınlamaları bir gelenektir. Ermeniler bundan yararlanarak oy potansiyelleri olan eyaletlerde bu tür kararlar alınmasını sağlamış bulunmaktadırlar. ABD’de yaşayan soydaşlarımızın sayıları, dolayısıyla siyasi güçleri, Ermenilere nazaran çok az olduğundan bu gibi eyalet kararlarının önlenmesi pek mümkün olamamıştır.
Avrupa Parlamentosu Kararları 
Söz konusu ülke parlamentolarının aldığı bu kararların etkisi nedir?

Türkiye’nin (veya herhangi bir başka bağımsız ülkenin) yabancı devletler parlamentolarının kararına uymaları gerekli değildir. O nedenle bu kararların Türkiye bakımından hukuksal bir sonucu bulunmamaktadır. Ancak bu söz konusu kararların Türkiye bakımından sakıncalı yaratmadığı şeklinde anlaşılmamalıdır.

Türkiye seksenli yılların başından bu yana insan haklarına uymadığı gerekçesiyle çok eleştirilmiştir. Şimdi bunlara Türklerin insanlığa karşı en büyük suç olan soykırımını işlemiş olduğu gibi bir inancını eklenmesi Türkiye’nin imajını daha da zedeleyecek, bu ise Türkiye’ye karşı bir güvensizlik duygusu yaratılmasına yardımcı olacaktır. Böyle bir durumun turizmin gelişmesinden yabancı sermaye yatırımlarına kadar uzanan geniş bir alanda olumsuz etkileri görülecek ve ayrıca Türkiye’nin Avrupa Birliğine katılmasına karşı olan Avrupa’daki bazı çevreler tarafından bir koz olarak kullanılacaktır.

Diğer yandan sadece yukarıda bahsedilen hususlar için değil ve fakat tarihi gerçeklere uymadığı ve ecdadımıza leke sürülmeye çalışıldığı için de soykırım iddialarına karşı çıkmak ve olayların gerçek niteliğini duyurmaya çalışmak gerekmektedir.

Parlamentoların kararlarının önlenmesi için Türkiye’nin başvurduğu usul diplomatik girişimde bulunarak tarihi olayların gerçek niteliğini anlatmak ve ayrıca bu kararların Türkiye’nin toprak bütünlüğünün sorgulanmasına kadar giden bazı siyasi amaçları olduğunu belirtmektir. Türkiye büyükelçiliklerinin bu konuda yapmış oldukları girişimlerden az sayıda ülkede sonuç alınabilmiştir. Bunun nedeni parlamentoların diplomatik ilişkilerden kedilerinin değil hükümetin sorumlu olduğunu düşünmeleridir. Diğer bir deyimle bir kararın önlenmesi ancak ilgili hükümetin parlamentoda yapacağı girişimlerle mümkün olabilir. İlgili hükümetlerin böyle bir girişimde bulunmaları ise Türkiye ile çok iyi ilişkiler içinde olmasına veya Türkiye ile ihtilaflı durum içine girmekten çekinmesine ve aynı zamanda parlamentoda çoğunluğu elinde bulundurmasına bağlıdır.

Türklerin Ermenilere nazaran daha fazla olduğu ülkelerde böyle karararların önlenebilmesi ise Türk toplumlarının o ülkelerdeki siyasi ağırlığına bağlıdır. Ancak bir ülkede fazla sayıda Türk olması Türklerin siyasi ağırlığa sahip olunduğu anlamına gelmemektedir. Siyasi ağırlık o ülke koşullarına tam uyum sağlamak, ülke dilinin iyi bilmek ve o ülke siyasetine aktif bir şekilde katılmak ile mümkündür.

b. Avrupa Parlamentosu Kararları 

Günümüzde uluslararası kuruluş sayısı çok fazladır. Bizim inceleme alanımıza giren kuruluşlar devletlerin üye olduğu ve siyasi alanda önem taşıyan kuruluşlardır.

Diaspora Ermenilerin öteden beri sürdürdüğü ve son beş yıllarda Ermenistan’ın da katıldığı gayretlere rağmen şimdiye kadar soykırım iddialarını kabul eden tek uluslararası kuruluş Avrupa Parlamentosudur. Bir çok Ermeni kaynağı soykırım iddialarının Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi tarafından da kabul edildiğini yazarsa da bu doğru değildir [45].

Avrupa Parlamentosu ilk kez bu konuyu 1987 yılında ele almıştır. Bunda Türkiye’nin tam üyelik için 14 Nisan 1987 tarihinde Avrupa Birliğine başvurması ve Ermeni terörünün de kısa süre önce sona ermiş bulunması etken olmuştur. Ekte İngilizce metni sunulan Avrupa Parlamentosu’nun 16 Temmuz 1987 tarihli kararının (Ek. 5) özellikle önem arz eden hususlar şunlardır:

a. 1915-1917 sevk ve iskânı bir soykırım olarak kabul edilmiştir.
b. Türkiye’nin Ermeni soykırımını tanımamayı sürdürmesinin tam üyeliği için bir engel oluşturacağı belirtilmiştir.
c. Türkiye’nin söz konusu olaylardan sorumlu tutulamayacağı ifade edilmiştir.
d. Türkiye’nin soykırımını tanımasının siyasi, hukuki ve maddi talepler doğurmayacağı vurgulanmıştır.
e. Ermeni terörizmi kınanmıştır.

Görüldüğü üzere yukarıda a ve b maddeleri Ermenilerin istediği buna karşın Türkiye’nin reddettiği; c, d ve e maddeleri ise Türkiye’nin kabul edebileceği ancak Ermenilerin istemediği hususları içermektedir. Böylelikle kararın iki tarafın arasında bir tür denge kurmayı amaçladığı görülmektedir.

O yıllarda Türkiye’nin Avrupa Birliğine adaylığı konusunda ilerleme olmayınca yukarıda değindiğimiz karar da önemini kaybetmiş ve Ermeni propagandası tarafından zaman zaman kullanılma ötesinde bir işlevi olmamıştır.

Türkiye’nin adaylığının 1999 Helsinki zirvesi ile beraber tekrar gündeme gelmesi Avrupa Parlamentosu içindeki bazı çevrelere Ermeni soykırımı konusunu tekrar ortaya atmaları fırsatını vermiş ve bu konu, genellikle, Türkiye hakkındaki Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan raporların Parlamento’da incelenmesi sırasında ele alınmıştır.

Avrupa Komisyonu’nun Türkiye’nin adaylığı hakkındaki 2000 yılı İlerleme Raporunun Avrupa Parlamentosu’nda incelenmesi sonucunda kabul edilen bir çok konuya değinen kararında Ermeni “soykırımının” açıkça tanınması Türk Hükümeti’nden ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden istenmiş, Ermenistan ile Türkiye arasında normal diplomatik ve ticari ilişkilerin kurulması ve ambargonun kaldırılması için Ermenistan ile bir diyalog başlatması ayrıca Türk Hükümeti’nden talep edilmiştir.

2001 yılı İlerleme Raporu hakkındaki Avrupa Birliği kararında ise “soykırım” konusundan bahis yoktur. Buna karşın Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki diyalogun tekrar tesisi için Türkiye’nin aktif bir rol üstlenmesi ve Ermenistan’a uygulanan ambargonun kaldırılması istenmektedir.

Buna karşın “soykırım” konusu 2002 yılında Avrupa Parlamentosu’nun Güney Kafkasya ülkeleri ile ilişkileri inceleyen bir başka raporunda ortaya çıkmıştır. Bu rapor yukarıda değindiğimiz 1987 tarihli karara “ 1915 Ermeni soykırımını tanıyan 18 Haziran 1987 tarihli karar” olarak atıf yapılmıştır. Diğer taraftan Ermenistan’a uygulanan ambargonun kaldırılması da Türkiye’den istenmiştir. Rapor Türkiye’de tepki ile karşılanmış ve TBMM’de grubu bulunan partiler, bu kararın kabul edildiği gün olan 28 Şubat 2002 tarihinde bir bildiri yayınlayarak, Avrupa Parlamentosu’nun tarihi gerçekleri bilinçli bir şekilde inkar ettiğini bildirmişlerdir .

2002 yılı İlerleme Raporu hakkındaki Avrupa Parlamentosu kararında ise [46] “Kıbrıs sorununun çözümü ve Ermenistan ile ilişkilerin normalleştirilmesi de elbette Kopenhag kriterlerinin yerine getirilmesini öngördüğü hususlar arasındadır” ibaresini koymak suretiyle “soykırım” konusunu Kopenhag kriterleriyle irtibatlandırmaya çalışmıştır. Ancak bu hususta esas olan katılım görüşmelerini yürüten Avrupa Komisyonu’nun tutumudur.

Bu raporda ayrıca, 1987 yılı kararına atıf yapılmış, Ermeni dilinin kullanımı, Ermeni ve Süryani kültürel eserlerine saygı gösterilmesi ve bunların değerlendirilmesi, Türk okullarında sözde Ermeni “soykırımı” hakkındaki eğitimin kaldırılması gibi hususlar vardır. Diğer yandan Türkiye’den Ermenistan ile iyi komşuluk ilişkileri geliştirmesi istenmekte ve bunun ilk adımı olarak da sınırların açılması ve diplomatik ilişkilerin kurulması talep edilmektedir.

Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye ile ilgili 2003 yılı İlerleme Raporu hakkında kabul ettiği kararda “soykırım”a doğrudan atıf yoktur. Parlamento’daki Ermeni taraftarlarının ısrarı üzerine, 17 Haziran 1987 tarihli karara atıfta bulunulmakla yetinmiş buna karşın kararda Türkiye’den Ermenistan ile olan sınırını açması ve Ermenistan ile iyi ilişkileri teşvik etmesi ve “tarihi barışma” ya engel olabilecek hareketlerden kaçınması istenmiştir.

Avrupa Birliği Komisyonu’nun 6 Ekim 2004 tarihli raporunun Türkiye’nin Birliğe katılmasının etkileri bölümünde Türkiye’nin katılmasının Birliğin sınırlarını Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan’a kadar uzatacağı, Avrupa Birliği’nin Türkiye aracılığıyla Güney Kafkasya’da istikrarı sağlayıcı bir etki yapabileceği, ancak bunun için Türkiye’nin komşularıyla olan sorunlarını Birliğe katılmadan çözmesi gerektiği bildirilmiştir.

Raporda bu bağlamda, özellikle, diplomatik ilişkilerin kurulması ve kara sınırının açılmasıyla Türkiye’nin Ermenistan ile olan ilişkilerinin geliştirilmesi gerektiğine işaret olunmuştur.

Rapor, trajik olayların, özellikle de bu bölgede 1915-1916 yıllarında yaşanan insani ızdırapların yorumlanmasının önemli bir konu olduğunu, Türkiye’nin Birliğe katılması beklentisinin Ermenistan ile olan ikili ilişkilerin iyileştirilmesini ve söz konusu olaylar hakkında da bir uzlaşma yapılmasını da içermesi gerektiği ifade olunmuştur. Görüldüğü gibi rapor 1915/1916 tehciri için Ermeniler tarafından kullanılan “soykırım” deyimi yerine “trajik olaylar” demeyi tercih etmiş ve bu nedenle de diaspora tarafından eleştirilmiştir [47]. Diğer yandan bu konu ilk defa bir Komisyon belgesinde yer almıştır. Komisyon bu “trajik olaylar” hakkında Türkiye’nin bir uzlaşma yapmasını istemektedir. Uzlaşmanın kiminle ve ne zaman yapılacağı hakkında bir açıklık yoktur. Ancak, Ermeni diasporaları uluslararası bir kimlik taşımadığına göre uzlaşmanın Ermenistan ile yapılması gerekecektir. Diğer yandan uzlaşmanın Türkiye’nin tam üyeliğinden önce gerçekleşmesinin beklendiği de anlaşılmaktadır.

Komisyon ayrıca Türkiye’nin Karabağ sorunu sebebiyle Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki gerginliğin hafifletilmesine katkıda bulunmasının önemine de işaret etmiştir. Burada dikkati çeken husus Türkiye’den Karabağ sorunun çözümü için değil, bu sorunun yarattığı gerginliğin hafifletilmesi için katkı beklenmesidir. Diğer bir deyimle Türkiye’nin Azerbaycan’ı desteklemesinin mevcut gerginliği arttırabileceği alaylı bir şekilde ifade olunmaktadır.

Komisyon Raporunun en önemli bölümü Komisyon’un AB ülkeleri Hükümet ve Devlet başkanlarına (Doruk Toplantısına) Türkiye’nin Avrupa Birliğine katılımındaki ilerlemeler hakkında yapmış olduğu tavsiyelerdir. Söz konusu tavsiyelerde Ermeniler veya Ermenistan konuları yer almamıştır. Buna uygun olarak da 17 Aralık Zirve Toplantısı Sonuç Bildirgesinde bu konulara değinilmemiştir. Böylelikle Türkiye ile müzakerelere başlanması için, Ermenilerin ön şart olmasını ısrarla istediği “soykırımın” tanınması ve sınırların açılması hususları gerçekleşmemiştir.

Avrupa Parlamentosu Avrupa Komisyonu’nun yukarıda değindiğimiz İlerleme Raporunu ve tavsiyelerini inceledikten sonra bu konuda 15 Aralık 2004 tarihinde bir tavsiye kararı kabul etmiştir. Bu kararda, Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınırın hala açılmamış olmasının Ermenistan ile iyi ilişkiler kurulması için Türk yöneticileri tarafından kaçırılmış bir fırsat olduğu belirtilmekte ve Türk makamlarının 18 Temmuz 1987 tarihli Avrupa Parlamentosu kararında yer alan Ermeni sorunu hakkındaki diğer hususları da yerine getirmemiş olduğu vurgulanmaktadır. 1987 yılı kararında, özet olarak, Avrupa Parlamentosu’nun sözde Ermeni soykırımını tanıması, Türkiye’den de tanımasını istemesi ve tanımadığı taktirde de bunun Avrupa Birliğine üyelik yolunda aşılamaz bir engel oluşturacağının ifade edildiğini yukarıda bildirmiştik.

Avrupa Parlamentosu bu kararında, ayrıca, Ermenilere karşı uygulanmış olan “soykırımı” tanımak suretiyle Ermeni halkı ile barışma sürecini desteklemesini Türkiye’den istemiştir. Bundan başka kararda, “soykırım” tarihi gerçeğini resmen tanımasını ve Ermenistan ile sınırlarını en kısa zamanda açmasını Türkiye’den talep etmeleri Avrupa Komisyonu ve Avrupa Konseyi’nden (Devlet ve Hükümet başkanlarından) talep edilmiştir.

Kararda, Ani’deki Ermeni kiliselerinin ziyarete açılmasının, Türk tarihçi Halil Berktay’ın soykırım hakkındaki dikkate değer çalışmasının ve Ermenistan Cumhuriyeti’yle devlet düzeyindeki ilişkilerin yeniden tesisinin ileriye doğru yaşamsal adımlar olduğu ancak bu sürecin Türkiye ve Ermenistan arasındaki sınırların açılması suretiyle mantıki sonucuna ulaşması gerektiği ifade olunmaktadır Bu arada Halil Berktay’ın soykırım konusunda kitabı bulunmadığını, fikirlerini daha ziyade verdiği mülakatlarda da ifade ettiğini, bu nedenle de Halil Berktay’ın olmayan çalışmalarının neden yaşamsal bir adım olarak görüldüğünün anlaşılamadığını belirtelim. Diğer yandan Ermenistan ile devlet düzeyinde yeniden ilişki kurulması hakkındaki ifadeler de anlaşılamamaktadır. Zira, Türkiye Ermenistan devletini 1991 yılında tanımış olup, iki taraf, birbirlerinin ülkesinde diplomatik temsilci bulundurmamakla beraber, gerektiğinde her düzeyde resmi temas yapılmakta ve iki ülke arasında “yeniden” kulmuş herhangi bir ilişki bulunmamaktadır.

Avrupa Parlamentosu’nun sözünü ettiğimiz kararında Türkiye ve Ermenistan’ın, geçmişin trajik deneyimlerinin açıklıkla üstesinden gelinmesi amacıyla, mümkünse, bağımsız eksperlerden kurulu bir komitenin yardımıyla, barışma sürecini devam ettirmelerine inanıldığı belirtilmekte ve Türkiye’den mümkün olan en kısa zamanda Ermenistan ile olan sınırlarını açması talep olunmaktadır.

Görüldüğü gibi Avrupa Parlamentosu kararı Avrupa Komisyonu raporlarından çok daha ileri bir şekilde Ermeni görüşlerini yansıtmaktadır. Bu arada Türkiye’nin sözde Ermeni soykırımını tanıması ve Ermenistan ile olan sınırlarını açması için ısrar edilmesi dikkat çekmektedir.

Kararın Ermenilerin hoşuna gitmeyecek tek yönü “geçmişin trajik deneyimlerinin, diğer bir deyimle soykırımı iddialarının, bağımsız, iki taraflı bir eksperler komitesi tarafından incelenmesidir. Ermeniler “soykırımın” yeter derecede kanıtlandığı iddiasında oldukları için bir incelemeye taraftar değildir. Başbakan Erdoğan’ın 13 Nisan 2005 tarihinde Başkan Koçaryan’a bir mektup göndererek iki ülkenin tarihçi ve diğer uzmanlarından oluşan bir grubun 1915 dönemine ait gelişme ve olayları tüm arşivlerde araştırarak, bulgularını uluslararası kamuoyuna açıklamaları hakkındaki önerisi Avrupa Parlamentosu kararındaki bağımsız eksperler komitesi kurulması fikrine uymaktadır.

Türkiye’nin üyelik müzakerelerine birkaç gün kala, 28 Eylül 2005 tarihinde, Avrupa Parlamentosu, başta Güney Kıbrıs’ın tanınması olmak üzere, Avrupa Birliği ülkelerinin Türkiye’den olan taleplerini ve şikayetlerini dile getiren karar kabul etmiştir. Bu kararda Ermeni soykırım iddiaları da yer almıştır.

Kararın giriş bölümünde J maddesinde “Türk makamlarının, Avrupa Parlamentosu’nun 18 Haziran 1987 tarihli kararında belirtilen Ermeni sorunları hakkındaki talepleri henüz yerine getirmediği” kayıtlıdır. Kararın işlem bölümünün 5. maddesinde ise Türkiye Ermeni soykırımını tanımaya davet edilmekte ve bu tanımanın Avrupa Birliğine katılması için bir ön şart olduğu belirtilmektedir.

Avrupa Parlamentosu böylelikle Ermeni soykırımı iddialarını kabul eden tutumunu bir kez daha teyit etmiştir. Ne var ki Avrupa Parlamentosu’nun kararları bağlayıcı olmayıp tavsiye niteliğindedir ve Parlamento’nun eğilimlerini gösterir. Kopenhag kriterleri arasında bulunmadığı gibi Türkiye’nin adaylığı ile ilgili diğer belgelerde ve son olarak da Müzakere Çerçeve Belgesinde Türkiye’nin soykırım iddialarını tanıması gerektiği kayıtlı değildir. Buna göre AB, bir teşkilat olarak, müzakerelerde Türkiye’nin soykırım iddialarını tanımasını istemeyecektir. Ancak, müzakereler üye ülkelerle de yapıldığından, üye ülkeler “kişisel” olarak istedikleri konuları masaya getirebileceklerdir. Nitekim Fransa, Hollanda ve Avusturya daha şimdiden Ermeni “soykırımını” müzakerelerde ele alacaklarını söylemişlerdir. Müzakerelerde Türkiye’nin bu konuyu görüşmek istememesi veya soykırımı iddialarını tanımayacağını belirtmesi gibi hallerde bu ülkelerin Türkiye’nin AB üyeliğini “veto” kullanmak dışında yapabilecekleri yoktur. Bu da Avrupa Birliği ülkelerinin birlikte hareket etmeye geleneğine ters düşecektir. Normal koşullarda sadece “soykırım” konusu için Türkiye’nin AB’ye katılım sürecinin durdurulabileceğini düşünmek zordur. Avrupa Parlamentosuna gelince, ilerde, en az on yıl sonra, Türkiye müzakereleri başarı ile tamamlayabildiği ve bir katılım antlaşması hazırlanabildiği taktirde Avrupa Parlamentosu’nun bu antlaşmanın tasdiki sırasında 1987 yılı kararı ile o tarihten sonra aynı konuda aldığı diğer kararları dikkate alması ve Türkiye sözde Ermeni soykırımını tanımadığı sürece katılım antlaşmasını onaylamaması olasılığı vardır.

--------------------------------------------------------------------------------

* Emekli Büyükelçi, ASAM Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Başkanı.
[1] Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, s. 298-301
[2] Aynı kaynak. s.323
[3] Sevr Antlaşması’nın Ermenistan’ın kurulması, azınlıkların korunması ve savaş suçlularının cezalandırılmasına ilişkin maddelerinin İngilizce ve Türkçe metinleri Ek:!’dedir.
[4] Kars Antlaşması’nın metni Ek. 2’dedir.
[5] Lozan’da Ermeni Sorunu hakkında geniş bilgi bu CD’de yer alan, Sayın Gündüz Aktan tarafından kaleme alınan “Lozan Barış Antlaşması ve Ermeni Sorunu” başlıklı makalede mevcuttur.
[6] Bilal N. Şimşir, Amerika’da Ermeni Propagandası ve Büyükelçi Ahmet Rüstem Bey, Ermeni Araştırmaları, Sayı 2, s. 45,46
[7] Baskın Oran (Editör), Türk Dış Politikası, Cilt I, ss.502-509 ve Kamuran Gürün, Savaşan Dünya ve Türkiye (1939-1945) ss. 643-662
[8] Kersam Ahoranian, A Historical Survey of Armenia, Baikar Publications, Massachussetts, 1989, s. 141
[9] Aynı kaynak, s. 140
[10] Gérard Dédéyan, “Histoire des Arméniens”, Toulouse 1982, s. 553
[11] Gaidz Minassian, Guerre et terrorisme arméniens, Paris 2002, s. 18
[12] Katogikos veya Katolikos (Catholicos) Gregoryen Ermenilerin en yüksek dini liderine verilen ünvandır.
[13] Seyfi Taşhan, Ermeni Diasporası ve Batı ülkeleri, www.foreignpolicy.org.tr/makale/stashan_190101.
[14] Diaspora Ermenilerinin psikolojik durumu için bkz. Erol Göka, Ermeni Sorununun (gözden kaçan) Psikolojik Boyutu, Ermeni Araştırmaları ,Sayı 1 (Mart-Nisan-Mayıs 2001) ss 128-136
[15] Türkiye’de bazı yazarlar bu stratejiye “Üç T Planı” adını vermektedir. Birinci “T” tanıma, ikinci “T” tazminat ve üçüncü “T” toprak anlamınadır.
[16] Ermeni görüşlerini savunan bazı Türk yazar ve bilim adamları 25-27 Mayıs 2005 tarihinde Boğaziçi Üniversitesi’nde “İmparatorluğun Çöküş Döneminde Osmanlı Ermenileri: Bilimsel Sorumluluk ve Demokrasi Sorunları” başlığı altında bir konferans düzenlemek istemişler, ancak kamuoyundan gelen baskılar üzerine bu toplantıyı ertelemişlerdir. Bu olay bazı AB üyesi ülkelerde ve AB organlarında Türkiye’de ifade özgürlüğü olmadığı şeklinde yorumlanmıştır. Söz konusu konferans, protesto gösteriler ve girişimleri aralıksız sürerken, 24-25 Eylül 2005 tarihinde Bilgi Üniversitesi’nde yapılmıştır.
[17] Mehmet Ali Birand’ın Koçeryan ile mülakatı, Posta, 31 Ocak 2001
[18] Mehmet Ali Birand’ın Koçeryan ile mülakatı, Posta, 31 Ocak 2001
[19] Ermenilerce şehit edilen Türk kamu görevlilerinin listesi Ek.3’tedir.
[20] Yakalanan Ermeni teröristlerin her zaman adil bir şekilde cezalandırıldıklarını söylemek mümkün değildir. Mesela, Türkiye’nin Bern Büyükelçisi Doğan Türkmen’e 6 Şubat 1980 tarihinde ateş eden ve fakat isabet ettiremeyen Hırayır Kilimciyan, Marsilya’da 22-23 Ocak 1982 tarihinde yapılan mahkemesinde, Doğan Türkmen’in koruması Sadi Taşdelen tarafından ateş eden kişi olarak teşhis edilmesine rağmen Jüri Kilimciyan’ı suikastın faili olarak kabul etmemiş ancak bu kişinin suikastla ilişkisi çok açık olduğundan, kendisi suikastın faili veya faillerine yardım etmekten suçlu bulunarak iki yıl hapse mahkum edilmiş ve mahkemenin bitiminde serbest bırakılmıştır. Burada ilginç olan husus mahkeme sırasında Kilimciyan’dan başka suikastın fail veya faillerinden bahsedilmemiş olmasıdır.
Bu dava sırasında, savunma tarafının gösterdiği şahitler sözde Ermeni soykırımının vuku bulduğunu belirtir şekilde ifade vermişler, hakim de cinayet girişimiyle ilgisi olmayan bu ifadeleri dinlenmesine müsaade etmiştir. Dava böylece Ermeni propagandasının yapıldığı bir foruma dönüşmüş ve bu nedenle de zabıtları Ermeniler tarafından bir kitap olarak yayınlanmıştır. “Les Arméniens en Cours d’Assises” 1983, Rocquevaire/ France. ISBN 2-86364-018-6
[21] Minassian, adıgeçen eser, s.95
[22] Ermeniler tarafından çevrilmiş başlıca belgesel ve konulu filmler için bkz. Sedat Lâçiner, Şenol Kantarcı. Ararat, Sanatsal Ermeni Propagandası, Ankara 2002, s. 25-38
[23] Sam Weems,”Armenia, Secrets of a ‘Christian’ State”, St. John Press 2002, s. 373-374.
[24] ANCA (Armenian National Committee of America) Press Release, 20 Kasım 2002
[25] Bu ülke parlamentolarının aldıkları kararların İngilizce metinleri (Almanya için, İngilizce’den başka Almanca ve Türkçe metinleri) Ek.4’tedir.
[26] Bu kararların Armenian National Institute tarafından yayımlanan İngilizce metinleri Ek: ‘dedir.
[27] Bu kararın ayrıntıları için Bkz. Ömer E. Lütem, Olaylar ve Yorumlar, Ermeni Araştırmaları Sayı 6, ss 15-16
[28] Aynı kaynak
[29] Reuters, 21 Nisan 2004
[30]
[31] Ömer E. Lütem, Olaylar ve Yorumlar, Ermeni Araştırmaları Sayı 1, ss. 10-21
[32] Aynı kaynak s.18
[33] Ermeni Araştırmaları, Sayı 18 s.
[34] Ermeni Araştırmaları, Sayı 3, s.13-17; Sayı 4, s. 19; Sayı 5, s. 17-19
[36] Akşam, 24 Aralık 2003
[37] Agence France Presse, 2 Aralık 2004
[38] Noyan Tapan, 3 Aralık 2004
[39] Press Release, Federatıon of Armenıan Organısatıons ın the Netherlands (FAON), 24 April Committee, 21 Aralık 2004
[40] European Armenian Federation For Justice and Democracy, Press Release, 21 Nisan 2005
[41] PAP News Wire, 21 Nisan 2005
[42] Anar Somuncuoğlu, Litvanya’nın Türkiye Karşıtı Kararı, Hakimiyet-i Milliye, 3 Ocak 2006)
[43] ABD Başkanlarını yayımladıkları mesajların metni Ek.6’dadır.
[44] 2005 yılı itibariyle otuz sekiz Amerikan Eyaleti sözde Ermeni soykırımı hakkında kararlar kabul etmiştir. Söz konusu eyaletler şunlardır: Alaska, Arizona, Arkansas, California, Colorado, Connecticut, Delaware, Florida, Georgia, Idaho, Illinois, Kansas, Louisiana, Maine, Maryland, Massachusetts, Michigan, Minnesota, Missouri, Montana, Nebrasaka, Nevada, New Hampshire, New Jersey, New Mexico, New York, Nord Carolina, Oklahoma, Oregon, Pennsylvania, Rhode Island, South Carolina, Tennessee, Utah, Vermont, Virginia, Washington ve Wisconsin
[45] Birleşmiş Milletlerde Ayırımcılığın Önlenmesi ve Azınlıkların Korunması Alt Komisyonuna 1985 yılında sunulan bir raporda, soykırım olayları arasında Ermeni soykırımı da sayılmaktaydı. Ancak bu rapor Alt Komisyon tarafından sadece not edilmiş ve herhangi bir karara konu teşkil etmemiştir. Normal olarak bu raporun kabul edilip bir üst organ olan İnsan Hakları Komisyonuna gönderilmesi, oradan da Ekonomik ve Sosyal Konseye ve sonunda BM Genel Kuruluna yollanması gerekirdi. Bu konuda Bkz. Türkkaya Ataöv, What Really Happened in Geneva: The Truth About the ‘Whitaker Report’, Ankara, 1986
Avrupa Konseyine gelince bu kuruluşun hiçbir organında sözde soykırım hakkında alınmış bir karar yoktur. 1978 yılında çeşitli ülkelere mensup 51 parlamenter ve 2001 yılında da 63 parlamenter 24 Nisan münasebetiyle soykırımı iddialarını benimseyen bildiriler yayınlamışlardır. Ancak bunlar Avrupa Konseyini değil, imzalayan kişileri bağlamaktadır. Diğer yandan Avrupa Konseyi Danışma Meclisinde 306 sandalye olduğu dikkate alındığında söz konusu bildirileri imza edilenlerin sayısının çok olmadığı da görülmektedir.
[46] Raportörüne izafeten “Oostlander Raporu” denen bu rapor ve ekindeki karar 5 Haziran 2003 tarihinde 216’ya karşı 75 olumsuz ve 38 çekimser oyla kabul edilmiştir. Türkiye hakkında pek çok hususa değinen bu raporda, Ermeni konusunda,, yukarıda belirtilenler dışında, Ermeni dilinin kullanımı, Ermeni ve Süryani kültürel eserlerine saygı gösterilmesi ve bunların değerlendirilmesi, Türk okullarında sözde Ermeni “soykırımı” hakkındaki eğitimin kaldırılması gibi hususlar vardır. Ayrıca iki ülke bilim adamlarından ve sivil toplum temsilcilerinden geçmişin trajik deneyimlerinin üstesinden gelinmesi için diyaloga devam etmeleri istenmektedir.
[47] La Fédération Euro-arménienne ,7 Ekim 2005. Bu federasyon tarafından yayınlanan bildiride Avrupa Komisyonun, doğru olmayan ifadeler kullanılmak suretiyle, “soykırım “ deyimini sansür ettiği ve böylece Türkiye’nin “inkârcılığının ” sürdürülmesini sağladığı belirtilmektedir.
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder