26 Mayıs 2014 Pazartesi

ermeni antranik ve mezalimleri

Antranik i tanımadan, onun Balkanlar’daki kanlı macerasını bilmeden Ermeni katliamını anlayamazsınız...
Antranik Paşa diye birinin varlığından ilk defa 2003 yılında haberdar oldum. O da Pêrî Yayınları arasında çıkan Antrenik Paşa adlı kitap sayesinde. Bu kitap, bundan yedi yıl öncesi için cesur ve sakıncalı bir kitaptı. Araştırmadım fakat mutlaka yayıncının başı derde girmiştir. Çünkü Antranik Paşa “azılı” bir Türk ve Kürt düşmanı. Aslen Şebinkarahisarlı olan “sahte paşa”, 1890’dan 1920’ye kadar 30 yıl her cephede Türklere karşı savaşmış, onbinlerce Türk ve Kürt katletmiş biri. Malûmunuz dünyaca övüncümüz Ara Güler de Şebinkarahisarlı. “ hemşehriniz Antranik Paşa’yı nasıl bilirsiniz?” Önce suratını ekşiltip ardından okkalı bir küfür savurduktan sonra, “bırak yahu şu insan kasabını” demiş Biraz da damarına basmak için, “öyle demeyin, ne de olsa o da Ermeniler’in Atatürk’ü” deyince, bu sefer hakikaten kızarak ve yine küfürler etti
Az sayıdaki Ermeni tanıdığımla aramızda hiç Antraik Paşa mevzuu geçmedi. Bazen geçse de suskunlukla karşılaştım. Sonra gazetelerde, televizyonlarda izlediğim “Ermeni sorunu” hakkındaki yazı ve söyleşilerde de Antranik Paşa’dan bahseden yok. Neden acaba? Baş neden ‘cehaleti’ geçtikten sonra akla birçok ihtimal geliyor. Eğer Ara Güler’in dediği gibi o gerçekten bir “insan kasabıysa”, pozitif düşünmeye, kendimizi karşımızdakinin yerine koymaya çalıştığımız bu süreçte ondan bahsetmek “yarayı kaşımaktan” başka bir işe yaramaz. Her halde böyle algılanıyor. Bu suskunluğun başka izahı yok çünkü.
Medyada Ermeni sorununun Türk tartışmacıları, tehcir ve katliama maazeret olarak “tebaanın düşmanla işbirliğini” gösteriyorlar. Sonra bu işbirliği neticesinde Van’da, Erzurum’da, Bitlis’te, Muş’ta “kesilen Türkleri, yakılan köyleri” saymaya başlıyorlar. Halbuki I. Dünya Savaşı sırasında Anadolu’da işgalci Ruslar’la, Fransızlar’la işbirliği yapan tebaa değil, Antranik Paşa ve onun gibi milliyetçi ve intikamcı marjinal çetelerdi. Ama devlet bunların yüzünden kendi halkını cezalandırarak sonunda bu çetelerin muhatabı oldu. Sorunun Ermeni tartışmacıları “düşmanla işbirliği” suçlaması karşısında refleks olarak savaş bölgesinden çok uzak yerlerde (Edirne’de, Tekirdağ’da, Antalya’da) uygulanan tehciri gösteriyor ve soruyorlar: “Bunlar hangi düşmanla işbirliği yaptı?” Malûmunuz İzmir’in “İttihatçı” Valisi Rahmi Bey, eğer bölgesinde tehcir uygulanırsa “ülke ekonomisinin çökeceğini” öne sürüp Ege’de Ermeniler’in büyük çoğunluğunu o büyük katliamdan kurtarmıştı. Peki Trakya’da ne oldu? Antranik Paşa’yı okuyuncaya kadar doğrusu Trakya Ermenileri’nin neden tehcire tabi tutulduğunu bilmiyordum ve hatta bu yüzden bir kefesi katliam olan kafamdaki terazinin soykırım kefesi ağır basıyordu.
Bunun için bu ay sizleri Trakya’da kısa bir tura davet ediyorum. 1915’ten üç yıl öncesine. Bu gezide bize Şebinkarahisarlı Antranik Paşa refakat edecek. Bunun için ve o dönem ruhunu anlayabilmek için önce bölge üzerinde kuşbakışı biraz gezinelim: Hatırlayın, 8 Ekim 1912’de Karadağ (Montenegro), Sırbistan, Yunanistan ve Bulgaristan Türklere karşı savaş ilan etmişlerdi. Amaçları Türklerin Balkanlar’da süren 600 yıllık hâkimiyetine son vermek ve yerine kendi ulus devletlerini kurmaktı. Taraflar nihai savaşa hazırlanırken Ermeni kilisesi ve zengin Ermeni tüccarları, tıpkı 1877-78 Rus savaşında olduğu gibi devlete sadık kaldılar ve hatta maddi katkıda bulundular: (İstanbul’da cemaat arasında toplanan 30 bin altın İ. İbranonsyan tarafından İttihat ve Terakki Partisi’ne teslim edilmişti.) Buna karşılık Bulgar uyruklu Ermeniler Bulgar ordusuna yazıldılar. Bunlardan başka 1895 Hamidiye kırımlarından canını kurtarıp Bulgaristan’a iltica eden ve Varna civarına yerleşen çok sayıda Anadolu Ermenisi de Bulgar ordusunda yerlerini aldılar.
Şebinkarahisarlı Ermeni milliyetçisi Antranik “Paşa” o sıra Bulgaristan’da bulunuyordu. Antranik buraya gelmeden çok önce, daha 1888 yılında Sivas’ta Türklere karşı savaşmaya başlamıştı. Sasun isyanlarında cesaretiyle öne çıktı. Sonrasında Şebinkarahisar - Muş - Bitlis civarından topladığı Ermeni gençlerle Türklere ve Kürtlere karşı bir “nefs-i müdafa” çetesi kurdu. Van, Erzurum, Bitlis, Muş, Kars civarında girdiği çarpışmalardaki acımasızlığı, kurnazlığı ve intikamcılığıyla bir anda Anadolu Ermeni kalkışmasının başkomutanı oldu. Ancak ikinci Sasun yenilgisinden sonra bölgeden kaçtı. Aslında kaçmadı kendi yurttaşlarınca yöreden uzaklaştırıldı. Çünkü Türk ve Kürtlere uyguladığı kararı kaçık şiddet karşı şiddete neden oluyor, onun kanlı marifetlerinin bedeli kat bekat masum ve gariban Ermeni halkına ödettiriliyordu. Bu yüzden önce İran’a gitti, oradan Kafkasya – Karadeniz üzerinden Bulgaristan’a geçti. 1905’de Cenevre’de düzenlenen Taşnak Parti kongresine katıldıktan sonra geçici olarak Bulgaristan’a yerleşti. Zaten kız kardeşi de burada yaşıyordu. Bulgaristan’da kaldığı yedi yıl içinde mücadelesini parti içinde sürdürdü. Taşnak’ın dördüncü kongresinde 1908 Osmanlı Anayasası’nın desteklenmesi üzerine partiyle ters düştü çünkü ona göre bu “sahte anayasa”ya destek vermek ve İttihat Terakki Partisi’ne inanmak Ermeni halkına ihanet etmek demekti.
Antrenik Paşa Taşnak’tan umudu kesince tekrar savaş meydanlarına döndü. Ermeni gönüllülerden oluşturduğu 273 kişilik özel bir saldırı birliğiyle Bulgar ordusuna katıldı ve Trakya’nın Silivri’ye kadar işgalinde önemli roller üstlendi. Dzadur Ağayan, Ermeni Halkının Kurtuluş Mücadelesi adlı kitabında Antrenik’in Sofya’da gördüğü gönüllüler birliğini şöyle anlatıyor: “Sabah erkenden ordu sıraya geçti, Ermeni birliği de yerini aldı. Biraz sonra Antranik göründü. Genç kızlar kahramana çiçek buketleri sundular. Sonra ordu II. Aleksandr heykeline yöneldi. Ermeni gönüllüler buradaki geçit töreninden sonra bol bol resim çektirdi. Tüm Ermeni göçmen topluluğu kahramanlarını son defa görmeye gelmişti. Herkes hüzünlü bir sevinç içindeydi. Antrenik kül rengi elbisesi, koyun derisinden kalpağı ve körüklü çizmeleriyle mükemmel görünüyordu. Boynunda dürbünü, belinde Browning marka tabancası asılıydı. Göğsüne, Kızıl Haç üyesi bir kadın tarafından işlenmiş “Ya İstiklâl Ya Ölüm” yazılı bir kurdele takmıştı.” Bir Sofya gazetesi ise onu şöyle övüyordu: “Batı Ermenistan’da (Kuzeydoğu Anadolu) baş gösteren küçük – büyük her isyana Antrenik ve partizanları mutlaka katılmıştır. Antranik öyle bir liderdir ki, yoldaşları onun arkasından en tehlikeli yerlere dahi gitmekten korkmazlar. O Balkanlar’da en iyi savaş uzmanı sayılmaktadır. Ermeniler onu iyi tanır ve sever. O halk şarkılarının kahramanıdır.”
K. Kudulyan’ın yazdığı General Antranik ve Savaşları adlı kitaba göre, Antrenik’in gönüllü birliği Bulgar General Ginev komutası altında Trakya’da şu savaşlara katılmıştı:
1. Mestanlı Köyü yakını – 4 Kasım 1912
2. Uzun Hamitler Köyü – 6 Kasım 1912
3. Balkan Töres – 7 Kasım 1912
4. Merhemle (Mahramlı?)– 15 Kasım 1912
Antrenik bu son savaşta 10 bin kişilik Türk ordusunu başta komutanı Yaver Paşa olmak üzere son neferine kadar esir aldı. 15 Ekim 1912’de Antrenik öncülüğündeki 273 kişilik saldırı birliği hızlı ve ani bir çıkışla Osmanlı birliğini teslim aldı. İlgili cephenin Bulgar komutanı Protogerov, kendi birliğini top atışından korumak için Antrenik’in bölüğünü öne sürmüştü. Ancak Yaver Paşa gafil avlandı. Hemen arkasındaki Meriç nehri kaçış yolunu tıkadığı için çareyi teslim olmakta bulmuştu. Yaver Paşa kendi üç albayı, 242 subayı ve 10 bin askeriyle Bulgaristan’daki esir kampına gitmesi için Antranik’in önünden geçmeleri iki buçuk saat sürmüştü. Yaver Paşa’nın teslim olurken öne sürdüğü tek şart, esir konvoyuna Ermenilerin değil, Bulgarlar’ın nezaret etmesiydi. Bulgarlar bu şartı kabul etti çünkü Antrenik’e kalsa hepsi kurşuna dizilecekti. Sonra esir kampında bir gazeteci Yaver Paşa’ya, “o kadar topun, tüfeğin, askerinle küçücük bir birliğe neden teslim oldun” diye sorunca Paşa şu karşılığı vermişti: “Arkamda deniz, önümde domuz, ne yapayım?” Bu Yaver Paşa Bulgaristan’daki esaret hayatınmı tamamladıktan sonra Yunanistan’a iltica ederek bir daha ülkesine dönmedi.
Antrenik 1913’te tekrar alevlenen Balkan Savaşı’ndaysa Mürefte, Şarköy, Malkara, Keşan, İpsala ve bugün sınırlarımız dışında kalan Dedeağaç, Gümülcine, Demir Hisar Petriç, Adrumidsa Radoviç, Şıtib, Koçale gibi yerlerin işgalinde hep en ön saflarda yer aldı. Buralarda Bulgar ordusunun güvenliğini sağlamak bahanesiyle toplu katliamlar gerçekleştirdi. Girdiği her yerde önce o şehrin Türkler’den zulüm görmüş, hakkı yenmiş Ermenileri’yle imha edileceklerin listesini yapıyordu. Baş hedef İttihat ve Terakki Partisi’nin yerel yöneticileriydi. Bunlardan kaçamayanları kasabanın meydanında kurşuna diziyor, kadınlarına ve mallarına el koyuyordu. Yerli Ermeniler’in pek azı Antranik’le işbirliği yapmıştı ama savaştan sonra fatura tüm Trakya Ermeniler’ine kesildi. Sırf bu yüzden tehcire maruz kaldılar. Çünkü Trakya İstanbul’a çok yakındı ve Yaver Paşa’nın utanç verici teslimiyeti başta olmak üzere yörede olup biten her şeyi “Merkez-i Umumi” intikam defterine bir bir not ediyordu. Bugün yukarıda adları sıralanan şehirlerin her birinde, yeni kuşaklarca anlamı unutulmuş bir “şehitler abidesi” vardır. Bunların kitabelerinde Antrenik’in, Ermeniler’in adı geçmez, bunlarda katliamdan Bulgarları sorumlu tutan hamasi sözler yazılıdır.
Antrenik dizginleyemediği nefretiyle Bulgarlar’ın gönlünü fethetmişti. O devir Bulgar basını onun kahramanlık hikâyeleriyle doludur: Ocak 1913 başında Ermeni gönüllüleri Rodosta şehrinde Bulgar milli marşı Şumi Maritsa çalınarak, yollara halılar serilerek karşılandı. Halk geçmekte olan askerlerin üstüne pencerelerden çiçek atıyordu. Beyaz elbiseler giymiş yirmi küçük Ermeni kızı fedailere çiçek buketleri sundular. Antrenik gözüktüğü andan itibaren çalmaya başlayan kilise çanları, Antrenik gözden kayboluncaya kadar o gün hiç susmadı. Törende General Brotokerov Bulgar Hükümeti adına Antrenik’in göğsüne Askeri Cesaret Altın Haçı taktıktan sonra halka dönerek şu konuşmayı yaptı: ‘Bir halk eğer kendi kahramanlarına değer vermeyi bilirse o halk hiçbir zaman ölmez. Böyle bir halkın kurtuluşu yakın demektir’. Sonra gönüllülere döndü ve ‘Hepiniz aslanlar gibi dövüştünüz’ diyerek teşekkür etti. Bu sıra koro Antrenik için özel olarak bestelenmiş bir şarkıyı okuyordu.” 16 Ocak 1913’te Bulgaristan Kralı Ferdinand’ın emriyle Antrenik’e Bulgar vatandaşlığı ve 600 Frang maaşla subaylık rütbesi verildi. Bundan dolayı Bulgar gazeteleri bir kez daha “Ermeni Kahramanı”nından övgüyle sözettiler. Bu süreci yakından takip eden biri daha vardı, Balkan Savaşı’nın askeri muhabiri olan Rus devrimci liderlerden Leon Troçki, yazdığı makalede Antrenik’i yere göğe koyamıyordu.
Bu savaşın ardından beş milyon Balkan Türkü, sessiz sedasız ve hatta utana sıkıla Türkiye’ye sığındı. Balkanlar’da Türkler ve Trakya’da Ermeniler külliyen yok edildi. Antrenik’e gelince, o bu cehennemden başka cehenneme koştu. Onun asıl marifetleri bundan sonra başlayacaktı. Trakya’da yaptıkları, Anadolu’da, Azerbaycan’da ve hatta Ermenistan’da yapacaklarının küçük bir provası gibiydi.
Antrenik kimdir, “Paşa”lığı nereden gelir1865 Şebinkarahisar doğumlu Antranik Ozanyan, ilk sabıkasını 14 yaşındayken Ermeni “esnafa zorla kepenk kapattırmak” isterken aldı. 1885’te daha ortada Taşnak, Hınçak dahi yokken Nazaret Kibaryan (sonra Fransa Ermenileri ruhani lideri), Der Sarkis Nersesyan ve Hacı Bedros Ağa ile birlikte Şebinkarahisar’da örgütlemiş ve silahlanmışlardı. Antrenik ilk cinayetini işlediğinde 17 yaşındaydı, babasıyla münakaşa eden bir Türkün kafasını sopayla kırmıştı. Bunun üzerine İstanbul’a kaçtı ve burada marangozluk ve tulumbacılık ederek yaşamını sürdürdü. İstanbul’dayken Ermeni sosyetenin Anadolu Ermenileri karşısındaki duyarsızlığına tanık oldu. İkinci cinayetini burada işledi. Bir polisi vurduktan sonra Batum’a kaçtı. Burada Rus polisi tarafında yakalanıp hapsedildi. Ancak Antrenik üçüncü cinayetini işleyerek buradan da kaçmayı başardı. Daha sonra Siirt’e bağlı, Muş’a 14 saat uzaklıktaki Sasun’da Serop Agpür’ün savaşçılarına katıldı. O sıra bu yörede devleti temsilen Ali Paşa kumandandı. Bunun sağ kolu da yerel Kürtler’den ve babadan oğula Hamidiye Alay Komutanı olan Beşir Halil adında biriydi. Bu şahıs aynı zamanda Herzan aşiretinin lideriydi. Sasun da peşpeşe yenildikten ve öncüleri olan Serop Agpür’ün başı kesilerek öldürüldükten sonra Antrenik ve fedaileri gözden düşmüştü. Antranik halkın güvenini tekrar kazanmak için zalimliğiyle ünlü Kürt beyi Beşir Halil’in başını keserek öldürmeye karar verdi ve bunu yaptı da. Beşir Halil’in başını ailesinin gözleri önünde bizzat kesti ve göğsündeki Abdülhamid tarafından verilmiş madalyayı alarak kendi göğsüne taktı ve sonra bununla at üstünde bir hatıra fotoğrafı çektirdi. O zamandan ve bu madalyandan sonra arkadaşları Antranik’e “paşa” demeye başladılar. O madalya Beşir Halil’in babasına, 1895’teki Ermeni katliamlarında gösterdiği faydalardan ötürü verilmişti.
Antranik 1915’te Dilman’da Halil Paşa kumandasında bir orduyu bozguna uğrattı. 1916’da Bitlis’te, Van bozgununa misilleme olarak 5 bin 500 sivil Kürt öldürttü. Ardından Erzurum savunmasının başına geçti. Ali İhsan Sabis Paşa kuvvetlerine karşı yenilince Erzurum’dan katliam yaparak Nahcıvan’a kaçtı. Buralarda Culfa ve Zengezur’da Azeri ve hatta Ermeni çok sayıda (10 binden fazla) insanın öldürülmesine neden oldu. Antrenik, bugünkü Ermenistan’ın oluşum sürecinde milliyetçi bir hükümet için çok uğraştıysa da Sovyetik iktidar kurulunca Amerika’ya gitti ve oradaki Ermeniler arasında itibarlı bir emeklilik hayatı sürerek 62 yaşına kadar yaşadı. 1927’de ölünce cenazesi vasiyeti üzerine Erivan’da toprağa verilmek için önce Fransa’ya getirildi. Bu ülkede Legion de Honour madalyasına layık görülen Antrenik Paşa’nın cenazesini Sovyet Ermenistan’ı kabul etmedi. Bu nedenle Paris’te P’ere Lachaise mezarlığına gömüldü. Ancak 1990’da yeniden kurulan Ermenistan Antranik’in mezarını devlet töreniyle Paris’ten Erivan’a nakletti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder