26 Mayıs 2014 Pazartesi

Ermenilik Eski Çağlardan Günümüze Ermeni Düşünce Sistemi


ErmenilikEski Çağlardan Günümüze Ermeni Düşünce Sistemi :  (Armenizm) İdeolojisinin Temel Prensipleri

Her toplumun kendi milli kimliğine dayalı bir ideolojisinin oluşması, şekillenmesi için belli aşamalardan geçmesi gerekir. Genellikle ideolojiyi siyasi ve sosyal bir eğitim olarak meydana getiren ve siyasi ve toplumsal hareket olarak yönlendiren düşünce, inanç ve görüşler sistemi sağlıklı olmalıdır, aksi takdirde o bir topluma, bir döneme ya da toplumsal bir sınıfa özgü inançlar sistemi olarak belirirken kendisi ile temel sorunlar, sorunlar yaratabilir.

Milletlerin kendi varoluş koşulları ve birbirleriyle ilişkilerinden doğan yaşam tarzlarıyla ilgili yapılan siyasi ve sosyal tasarımların hepsini onun belli zaman içinde geliştirdiği ideolojilerde aramak çok da doğru olmaz. İdeolojiyi somut kişiler oluşturur. Ermeni milletinde bu kişiler daha çok organize suç dünyasının adamları olduklarından onların öğretisinin de diğer milletlere kıyaslayanda eksikleri mevcuttur. Bu anlamda Ermenilik mükemmel ideoloji sayılamaz. İdeoloji kavramı, 19. yüzyıldan itibaren kendisinin bilimsellik statüsünü kaybederek, bilinçli düşünce önünde bir engel olmuştur, kendisinden olmayanların, yani başkalarının, özellikle de siyasi rakiplerin düşüncelerinin sevk bir tür engel olarak yorumlanmaya başlanmıştır. Burada ideoloji, kendisini etkisi altına aldığı insanların düşüncelerinde sürekli olarak ve sistematik bir tarzda yanlış yorumlara yol açan sapkın faktör olarak gösteriyor. Bu sapkın faktör her millette kendini göstermez.

Ama Ermeni milletinin ne pahasına olursa olsun ideolojiye sahip olmak için geçtiği aşamalarda dayandığı anlayış, kendini başkalarından farklı görmek düşüncesi olmuştur. Bu düşünceye göre bir milletin içinde başka bir topluma yer yoktur. Bugün Ermenistan Cumhuriyeti denilen ülkede buranın eski ve eski sakinlerinin yaşamamasını bu milletin ideolojisinin olumsuz sonuçları olarak görmek mümkündür. Buna 19. yüzyılda oluşmuş ve sonraları bir ırkçılık teorisine dönüşmüş milli ideolojinin sonucu olarak bakılmalıdır. Açıktır ki, bu ideoloji hoşgörüye dayanan bir ideoloji olmamıştır, Türk karşıtı bakış anlamına şekillenen düşmanlık ideolojisi olmuştur ve mevcuttur.

Bu ülkede ırkçı düşünce, varlığını hem siyasi alanda, hem sosyal alanda hala bazı durumlarda açık, bazense gizliden gizliye sürdürmekte, bazen de bu gizlilik aşırı sağcı liderlerin ve grupların faaliyetleri ile gün ışığına çıkabilmektedir. İdeolojisini ırkçılık üzerine kuran Ermenilik, XIX yüzyıldan başlayarak terörü kendisine vazgeçilmez bir silah olarak seçmiştir. Bu seçimin nedenini anlayabilmek için ilk olarak ırkçı ideolojinin insanları nasıl şiddete ve baskıya sürüklediğini görmemiz gerekir. Bunlardan bahsedeceğiz. Ermenilik ideolojisi "Ermeni hastalığı" denilen bir kavramla kucaklaşmış durumdadır.

 Bir tür hastalık olan ırkçılıktan kurtulabilmek için ise bu ülkede hiçbir faaliyet, çaba gösterilmiyor. İlk olarak bu hastalığa yol açan sebeplerin çok iyi bir şekilde tespit edilmesi ve insanlığa, çevreye milletlere getirdiği acıların ve verdiği zararların doğru olarak ayarlanıp ortaya çıkarılması şarttır. Buna Ermenistan`da, Ermeni Diasporasının etkili olduğu yerlerde hiçbir zaman girişim yapılmamıştır. Faşizm ırkçılığı ve onun şiddet dolu felsefesi hala bu ülkede kendini göstererek, insanlık için bir tehlike olmaya devam etmektedir. Faşist felsefesinin yönetim şekli olarak benimsemesi ile uyguladığı askeri ve siyasi politikalarla bu devlet Nazi faşist ideolojiyi yaşatan bir ülke durumuna gelmiştir. Tarihe bakarsak yine de görürüz ki, Ermeni Kilisesi`nin, sonra ise Ermeni devletinin de yönlendirdiği Ermeni ideolojisinin şekillenmesinde Ermeni milliyetçi akımlarının her birinin etkisi olmuştur. Farklı zamanlarda ve farklı koşullarda ortaya çıkmalarına bakılmaksızın bu ideoloji bir merkeze bağlı olmuştur. Merkez ise Ermeni Kilisesi olmuştur.

Ermeniler arasında Batılılaşma ve reform hareketlerinin başlangıcı 18. yüzyılın ilk yıllarına dayanıyor. 1701 yılında Sivaslı Mihitar Vartabed öncülüğünde başlayan reform hareketi de bu milliyetçiliğin ırkçılığa dönüşünün önünü alamamıştır. Katolik Ermenilerin İstanbul Ermeni Patrikhanesi ile bir takım sorunlarının olmasına rağmen kendi aralarında da tam bir birlik yoktu.

Tüm baskılara rağmen Ermeni Patriği ile ilişkilerinin tamamen kesilmesini isteyenler de vardı. Bunun tam aksini ifade eden gruplar ise Mihitaristler, Antonyan tarikatı mensupları ve İstanbul`daki papaz sınıfından olan Ermeniler idi. Buna göre yukarıda bahsedilen etdyimiz Katolik Ermeni grupları aralarındaki dini anlayış farklılıklarına rağmen propaganda için ortak hareket ettiler. Propaganda ise Osmanlı devletine karşı isyanlar organize etmekten ibaretti. Bunların başında geleni ise Mihitar ve Mihitaristlerdi. Mihitarist hareketin kurucusu olan Sivaslı Mihitar , Ermenilerin ihtiyacı olan dini ve milli uyanışı üzerinde düşünen ve bunun için zihninde birçok fikirler hazırlayan kişi idi.

O, zihnindeki düşünceleri daha iyi uygulamak için 1700 yılında İstanbul`a geldi. Eğitim faaliyetlerini geliştirmek ve Ermeni milletini fikri-dini alanda uyandırmak için çevresindeki on öğrenciyle birlikte Mihitaryan Birliği manastırını İstanbul`da kurdu. Hıristiyanlıkta Batı Rahipliğinin babası sayılan Aziz Venedik’tin (480-547) öğretileri, manastır ve papazlık kuralları Mihitar’ın kurduğu tarikatta en güvenilir referans noktaları idi. Mihitar’ın kurduğu bu tarikat, Ermeni Venedik tarikatı olarak kabul ediliyordu. Mihitar’ın tarikatı takipçileri tarafından daha sonra Venedik, Viyana ve Paris Mihitaristleri olmak üzere üç gruba ayrıldı.

Zaman zaman sert mücadelelere sahne olan Mihitaristlerin reform hareketi, 1860`tan Padişah Abdülmecit tarafından Ermeni Milleti tüzüğü ile yeni şekil almıştır. Bu nizamname ile kurulan Ermeni Millet Meclisi Osmanlı devletindeki ilk temsili parlamenter organ yetkisinde olup, 1876 Kanun-u Esasisi ile kurulan Osmanlı Mebussan Meclisi`ne de örnek teşkil etmiştir. Böylece Ermeni milliyetçiliğinin temeli atılmıştır.

Daha sonraları bu milliyetçilik ayrı Ermeni Akıncılar (cereyan) tarafından geliştirilmiştir. Bir teori olarak bu milliyetçilik Ermeni halkının mücadelelerinde ana hat olarak alınmıştır. Osmanlı`da ve onun dışında yayınlanan gazetelerinde farklı akımlar ve onların farklı bakışları görülse de burada da Kilise`nin merkezi rolü ve talimatı fark edilmiştir. Daha sonra Ermeni milliyetçiliğinin teorisyeni olarak kabul edilen Artsruni’nin yaklaşımı da ırkçılığa ve Ermeni ırkçı grupları arasında işbirliğine dayanıyor. Artsruni, kitaplarında Türkleri, Kürtleri ve Müslümanları aşağılıyor. Tiflis`te çıkardığı "Mşak" adlı gazetesinde Osmanlı yönetimindeki Ermenileri isyana teşvik ediyor.

Artsruni, Ermeniler ve diğer halkların Müslüman yönetiminden bağımlılığının ortadan kaldırılmasının gerektiğini, bunu da Avrupalıların yardımı ile etmelerinin gerektiğini ileri sürüyor. Diğer Ermeni ideologlar da aynı şey istiyorlar. Diğer Ermenilik ideolojisinin taşıyıcıları - Andranik de, Dro da, Njde de, Stepan Şaumyan da Ermeni halkına bağımsızlık istiyorlardı. Ama nasıl? Kimlerin faciası hesabına? İşte fark buradadır. Adolf Hitler İkinci Dünya Savaşı sırasında işgal ettiği topraklarda sivil nüfusa hiçbir zarar vermiyordu. Ama Ermeniler istila ettikleri yerde burada yaşayan nüfusu öldürmekle, onları oradan kovmakla yetinmiyorlardı, hem de buradan o nüfusun izlerini, tüm kültür varlıklarını tamamen silmeye çalışıyorlardı.

Bugün Ermenistan`da Türk izi neredeyse kalmamıştır. Karabağ`da da bir kültür soykırımı yaşanıyor. Ermeniler tarihi Azerbaycan topraklarında "Türksüz Ermenistan" politikasını uygulayarak Azerbaycan Türklerinin ayağını kendi tarihi vatanlarından kesmişler. Burayı her zaman Vatan bilen, onun için özleyen Azerbaycan türkü şimdi kendi memleketine gidemez, yakınlarının kabirlerini ziyaret edemez. Burada hiçbir zaman yaşayamaz. Neden? Çünkü o Türk`tür. Çünkü onun inancı Müslüman. Ermeni ırkçılığı budur. 20. yüzyılda, tarihin ayrı dönemlerinde Ermenilerin Doğu Anadolu ve Kafkasya`da yaptıkları katliamlar da bu ideolojinin sonucuydu. Böyle bir ideolojiye sahip olan millete devlet vermek, onu silah sahibi yapmak çok kötü sonuçlara kapı açmadı mı? Bunu Alman Nazilerinin örneğinde dünya görmedi mi? Neden onların Ermenistan`ın örneğinde tekrarlanmasına izin veriliyor?

Osmanlı devletinin yöneticileri de bu milletin devlet yönetecek bir düzeyde olmadığını bildiğinden onlara milli kültürlerini geliştirmesi dışında daha üstün özgürlükler verilmesine karşıydı. Ama mümkün olmadı. Doğu Anadolu`da ya da Kilikya’da oluşturulması öngörülen yapay Ermeni devletini Güney Kafkasya`da, Azerbaycan’ın Erivan Hanlığı`nın eski topraklarında kurdular. 1918 yılının 28 Mayısında ilan edilen bu "terörist Hıristiyan devleti " (C. Makkartni) yüz yıldan fazladır ki, bölgeye istikrarı yakın bırakmıyor, burada yaşayan halklar ise tehdit altındadırlar. Bu anlamda 28 Mayıs 1918 bölgede Ermenistan devletinin kurulması hem de yeni faciaların başlangıcıdır.

Doç dr. Gaffar ÇAKMAKLI MEHDİYEV

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder